29 Ağustos 2019 Perşembe

Köleliğin Acı Kökleri: İlk Afrikalılar’ın Amerika’ya Ayak Basışının 400’üncü Yıldönümü

1619'da Virginia'ya getirilen Afrikalı köleler (Resim: Sidney King)

        1619'da Virginia'ya getirilen Afrikalı köleler (Resim: Sidney King)

Köleliğin Acı Kökleri: İlk Afrikalılar’ın Amerika’ya Ayak Basışının 400’üncü Yıldönümü



İngiliz korsan gemisi White Lion-Beyaz Aslan, 1619 yılı Ağustos ayı sonlarında Amerika’nın doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi’nin ağzındaki Comfort Burnu’na demir attı. Gemi, el yazması kayıtlara göre Meksika’ya gitmekte olan bir Portekiz gemisinden zorla alıkonulan 20’den fazla Afrikalı’yı Comfort Burnu’na bıraktı.
Angola’dan gelen bu tutsaklar, koloni döneminde Virginia’ya ayak basan ilk Afrikalılar’dı. Bu Afrikalılar’ın 400 yıl önce Virginia’ya gelişi, Amerika’da iki yüz yıldan uzun süre ayakta kalan kölelik kurumunun başlangıcı sayılıyor.
Emory Üniversitesi’nin Trans-Atlantik Köle Ticareti Veritabanı’na göre 1525-1866 yılları arasında 12 buçuk milyon Afrikalı tutsak, Amerika ve Karayip Adaları’na doğru yola çıkan gemilere bindirildi. Bunların 10,7 milyonu, zincirlenip gemi güvertelerinin altına sıkıştırıldıkları, aç ve susuz bırakıldıkları okyanus ötesine uzanan bu çetin yolculuğu atlatmayı başardı. Büyük çoğunluğu Brezilya ve Karayip adalarınana gönderilen kölelerin 400 bine yakınıysa Amerika’ya getirildi.
Yerel bir tarih grubu olan Project 1619’un başkanı Calvin Pearson, Amerika’ya ayak basan ilk Afrikalılar’ın hayat boyu köleliğe mahkum olduklarını, Virginia’nın Hampton kasabası gibi yerlerdeki zengin çiftlik sahiplerine satıldıklarını ya da James Nehri kıyısındaki yerleşim bölgesine götürüldüklerini söylüyor. Pearson’a göre mısır ve tütün tarlalarında çalıştırılan köleler, hiçbir zaman özgürlüklerine kavuşamayacaklarını bilerek hayatlarını sürdürmüştü.
Massachusetts eyaletinin 1641’de köleliği yasallaştırmasına kadar Afrikalılar’ın Amerikan kolonilerinde hiçbir yasal statüsü yoktu. Köleliği kalıtsal olarak yasalaştıran Virginia eyaletiyse 1662 yılında geçirdiği yasayla köle siyah bir kadının doğurduğu çocukların da köle olmasını öngörüyordu. Böylelikle Amerika’daki kölelerin sayısı neredeyse dört milyona çıktı.


Ticaret Üçgeni
Kölelik, Amerika’ya, Ticaret Üçgeni’nin parçası olarak geldi.
Kumaş, silah ve metal eşya taşıyan Avrupa gemileri Afrika’ya gider, bu ürünler köleler karşılığında satılır ya da takas edilirdi. Afrika’nın batı kıyılarından toplanan köleler Karayipler ve Amerika’ya getirilip şeker, pirinç, pamuk ve tütün tarlalarında çalıştırılırdı. Yetiştirilen bu hammaddelerin Avrupa’ya gemilerle gönderilmesi, ticaret üçgenini tamamlardı.
Afrika’da kölelerin çoğu Gana ve Senegal’den toplansa da Batı Yarımküre’ye ayak basan 5 milyondan fazla köle, Angola’dan gelmişti. Kuzey Amerika’ya gönderilen yaklaşık 400 bin Afrikalının dörtte biri, köle ticaretine on yıllar boyunca hakim olan Portekizliler tarafından kolonileştirilen Angola’da toplanmıştı.
Angola’nın başkenti Luanda’nın hemen güneyinden Atlas Okyanusu’na dökülen Kwanza Nehri, önemli bir ticaret yoluydu. En çok nehrin yataklarında yaşayanlar köle ticaretinin kurbanları olurdu.
Afrika’da bazı kabile şefleri Avrupalı köle tacirleriyle işbirliği yapsa da bazı Afrikalı liderler, kendi halklarını korumak için büyük çaba göstermişti. 17’inci yüzyılda hüküm süren Ndongo ve Mataba krallıklarının hükümdarı Kraliçe Njinga Mbande, bu liderlerden biriydi. Hem savaşçı hem de diplomat olan Kraliçe Njinga Mbande, 40 yıllık hükümdarlığı boyunca Portekizli ve Hollandalı köle tacirlerini halkından uzak tutmuş, ancak Portekizli köle tacirleri en sonunda yine de üstünlük sağlamayı başarmıştı.


Amerikan ekonomisini güçlendiren etken: Kölelik
Kölelik, İngiltere’den 1783’te bağımsızlığını ilan eden Amerikan kolonilerinin inşa edilmesine büyük katkıda bulunmuştu. Norfolk State Üniversitesi’nden tarihçi Cassandra Newby Alexander, o dönemde Amerikan ekonomisi açısından çok önemli olan kölelik kurumunun Amerika’daki tüm sanayi kollarının toplamından daha değerli olduğunu kaydediyor.

Yazar Ta-Nehisi Coates, 2014’te The Atlantic dergisi için kaleme aldığı bir makalesinde, İç Savaş’tan hemen önce, 1860’da, Amerika’daki yaklaşık 4 milyon kölenin değerinin 3,5 milyar doları aştığını ve bunun o dönemde demiryolları ve imalat sektörleri dahil Amerikan ekonomisinin tamamı içindeki en büyük mali varlık olduğunu kaydediyor.
Amerika’da köleliğe izin verilip verilmeyeceğine eyalet yönetimleri karar veriyordu. Tarımın egemen olduğu Güney eyaletlerinde köleler, tarlalarda fiziksel açıdan en zor işlere koşulurken daha sanayileşmiş Kuzey eyaletlerde yaşayan beyazlar, köleleri kalifiye eleman ya da evlerde hizmetçi olarak kullanırdı. Kuzey eyaletleri köleliği kademe kademe de olsa yasaklamasına rağmen kölelik kurumundan yine de büyük kar sağlamaya devam etmişti.
Dinin rolü
Farklı inanç grupları da köleliğin devam ettirilmesinde büyük rol oynamıştı. Episkopal Kilisesi, özellikle 1600’lü yılların sonuyla 1700’lü yıların başında kölelikten doğrudan kar elde etmişti. Bunun nedeni, kilise mensuplarının yaptıkları bağışların köle ticaretinden elde edilen kara dayanmasıydı.
Rhode Island eyaletindeki Episkopal Kilisesi Başpiskoposu Nicholas Knisely, Amerika’daki Anglikan kiliselerini kuran misyoner örgütlerin de köle sahibi olduğunu söylüyor.
Afrika’da ele geçirilen tutsaklar, Angola’da binecekleri gemileri beklerken Portekizli efendileri tarafından din değiştirmeye zorlanıyor, Katolik oluyordu. Baptizm ise siyah tutsakların Afrika kimliğini kaybetmesine yol açmıştı. Örneğin Angola’da tutsak edilenlere Hıristiyan isimleri veriliyordu.
Papa İkinci Jean Paul 1985’te, Afrikalılardan beyaz Hristiyanları köle ticaretinde oynadıkları rolden ötürü affetmelerini istemişti.
Köleliğin mirası
Dört yüzyıllık kölelik ticareti, Angola’yı ağır hasara uğrattı. Bugün Angola, Sahra Altı Afrika ülkeleri arasındaki üçüncü en büyük ekonomiye sahip ülke olsa da 30 milyonluk nüfusunun en az üçte biri, yoksulluk içinde yaşıyor.
Luanda’daki Angola Ulusal Kölelik Müzesi’nin direktörü Vlademiro Fortuna, Angola’nın kölelik nedeniyle her açıdan zarar gördüğünü, ülkenin sosyal dokusunun bozulduğunu söylüyor.
Amerika’daysa Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Partililer’in ön ayak oldukları bir yasa tasarısı, köleliğin ve ayrımcılığın geriye kalan olumsuz etkilerini incelemek ve bunları gidermek için bir komite kurulmasını öneriyor. Tasarıyı destekleyenler, kölelik ve sonrasında siyahlara karşı ayrımcılık uygulayan yasalar nedeniyle tazminat ödenmesi ve özür dilenmesini istiyor ve geçmiş uygulamaların medeni haklar, eğitim, konut, finans gibi alanlarda sistemi siyahların aleyhine işlettiğini söylüyor.
Amerikan Merkez Bankası’nın 2017 verilerine göre ortalama siyah bir ailenin net değeri, beyaz bir aileninkinden yüzde 15 daha az.
Hampton, Virginia’nın tarihi bakış açısı
İngiltere’nin Amerikan kolonilerinde kölelik, Virginia’da başlamış, aynı sistem, ilk kez Virginia’nın Hampton kasabasında çözülmeye uğramıştı.
Mayıs 1861’de, yani köleliğe dayalı 11 Güney eyaletini Kuzey’le karşı karşıya getiren Amerikan İç Savaşı’nın başlamasından bir ay sonra Virginia’da yaşayan ve Güney’in Konfederasyon Ordusu’na mensup olan üç köle, Kuzey’e ait Birleşik Devletler (Eyaletler) askerlerinin hakim olduğu Monroe Kalesi’ne kaçmıştı. Kalenin komutanı General Benjamin Franklin Butler, köleleri “savaş ganimeti” ilan etmişti. Bu karar insani görülmese de, kölelerin Kuzey’in Birleşik Devletler’ine katılmasını sağlamış, daha sonraysa binlerce siyah köle, dört yıl süren savaş boyunca aynı yolu izlemişti.
Dönemin Başkanı Abraham Lincoln 1863 yılı başındaysa köleliğin sona erdirildiğini açıklayan bildirgeyi imzalamıştı. Bildirgeye göre Konfederasyon yani Güney eyaletlerinde yaşayan tüm köleler serbest bırakılmıştı. Bu adım, Amerikan Anayasası’nda yapılan 13’üncü yasa değişikliğiyle köleliğin kaldırılmasının, 14’üncü yasa değişikliğiyleyse 1866’da eski kölelere vatandaşlık verilmesinin yolunu açtı.
Monroe Kalesi, 2011 yılı Eylül ayında askeri yerleşke olmaktan çıkarıldı. Bundan iki ay sonraysa dönemin Başkanı Barack Obama, kalenin bundan böyle ulusal anıt olduğunu ilan etti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder