SÖYLE TANRINA...BİZE AYI GERİ VERSİN
İspanya kraliyeti adına ve finansmanıyla, uzun bir deniz yolculuğu sonrasında Amerika kıtasına ayak bastı Kolumbus ve adamları. Adaya ayak bastıkları çok olmamıştı ki, uzun beyaz kumsalları çevreleyen ormanlık alanlardan, sonradan 'İndio' diyeceğimiz insanlar çıkmıştı. Birileri gözünü zenginlik, kariyer ve ihtiras bürümüş yeni cağın katolik Hristiyan'ları, diğerleri de taş devrinden öteye hiç gidememiş, pagan ve ilkel yerel Amerikan halkı, Amerika ana kıtasının doğusunda Bahama'ların Guanahani adasını, günümüz San Salvador devleti.
Kolumb'un kendi seyir defterinden aktarımlarına göre, bu anadan doğma dolaşan, gayet iyi beslenmiş koyu renkli insanlar kendilerine hiç bir düşmanlık veya korku göstermeksizin yaklaşmışlar, kısa süre sonra hatta yüzerek onların gemilerine gelip, medeniyetin nice nimetlerine göz atma fırsatı bulmuşlardı. Açtı Kolumb ve eşliğindeki üç geminin tayfası, aylarca kuru gıda tükettikten sonra, yerlilerin getirdikleri bol vitaminli çeşit çeşit meyveler pek bir kıymete binmişti. Ufak tefek hediyeler, rengarenk ve camdan bilyeler ve kolyeler ile de onları kendilerine bağlamayı bilmişlerdi. Alan memnun veren memnundu, ta ki Kolomb'un tayfasından bazıları İndio'lara, küçük gördüklerinden olsa gerek, kötü davranmaya başlamalarına kadar. Oluşan bu hasmane ortam sonrası, İndio'lar beyazlarla her türlü ilişkiyi keser ve adalarına, ormanlarına geri çekilirler. Bu durum Kolumb'un arzu ettiği bir durum olamazdı, İndio'lar onlara Amerikan kıtasının fethinde ve sömürülmesinde zoraki olarak yardımcı olmalarını öngördüğü gibi, şu an bile onlara gıda temini açısından muhtaç durumdaydılar.
Kolomb karaya çıkar ve kabile şefleri ile görüşür, yemek getirmeye devam etmelerini talep ederse de, buna karşı çıkarlar. Ama Kolomb asıl kozunu oynamamıştır henüz, denizci ve kaptan olarak yıldız bilgisine de fazlasıyla haiz idi kendisi.
Kabile şefine derdini anlatmayı başarır, mealen de ''siz bizim hristiyan tanrımızı kızdırdınız, bize yemek vermediniz, o da ayınızı sizden alıp sizi cezalandıracak, onu kızdırmaya da devam ederseniz, sonunda güneşinizi de alıp cezaların en büyüğünü verecek, dünyanızı, hayatınızı söndürecek''.
Henüz beyazların tanrısının ne denli güçlü olduğundan haberi yoktu İndio'ların. Gece olduğunda tüm kabilenin gözü ayı takip etmektedir, her zamanki gibi doğar ve yükselir, fakat sonra birden tamamen kararır ve gri ve kızıl bir duman perdesi arkasında kaybolur, bir daha da ortaya çıkmayacaktır gece boyunca.
Gece bitip güneş çıktığında ise bir nevi mutlu olurlar, henüz güneşi almamıştır onlardan beyazların tanrısı. Felaketlerin henüz en büyüğünü önleme şansları varken, bu şanslarını sonuna kadar kullanmaya niyetlidirler. Sabahın ilk ışıklarında apar topar ne kadar meyve bulurlarsa, hepsini kanolarına yükleyip, Kolumb'un üç gemisine doğru yola çıkarlar. Kolumb elbette pek bir memnun olur İndio'ların bu zihin değişiminden ve bolca gelen taze meyvelerden. Söz verir, onlar adına hristiyan tanrıları ile konuşacağına ve ricacı olacağına, güneşi götürmesin ve ayı da geri getirsin diye.
Kolumbus sözünü tutmuştur, 29 Şubat 1504 gününden sonra ne güneş gitmiştir, ne ay kaybolmuştur, ta ki 4 Kasım 1606 tarihine, bir sonraki tam ay tutulmasına kadar, Bahama semalarında. Teknolojiye ve bilime hakim olmanın, diğer halkları boyunduruk alına alıp, bunu da 'üstün tanrı' kisvesi altında yapmanın devri en geç o gün açılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder