Bilim İnsanları Yeni Türleri Nasıl Tanımlıyor?
Eğer bilim insanları onun ne olduğunu görmeye hazır değilse, bulunan en dikkat çekici fosil bile bir şey ifade etmez.
Başlangıçta, bilim insanları bir kafatasını insan olarak tanımladı. Fakat burada ilginç bir şey söz konusuydu: Büyük boşluklu göz çukurları, şişkince olan kaş çıkıntısının aşağısında yer alıyordu ve kaşların çatı kısmı ise daha dikdörtgenimsiydi ve insana göre daha az yuvarlaktı. Gerçi Teğmen Edmund Flint kafatasını Cebelitarık Bilim Topluluğu’na sunduğunda grup tarafından kaydedilen tek şey “insan kafatası” olarak adlandırılan şeyin nerede olduğuydu: Forbes Ocağı’nda. Bu 1848’de olmuştu, yani Charles Darwin’in Türlerin Kökeni’nde yeni türlerin –insanların dahi diğer türlerden evrimleşmiş olabileceğini iddia etmesinden de 10 yıldan daha öncesinde.
Bu dönemin bir kurbanı olan Cebelitarık kafatası, bilim insanlarının bize ait türlerden farklı diğer insansı türlerin var olabildiğini düşünmelerinden de önce keşfedilmişti. Fakat fosil aslında şu ana kadar bulunmuş ilk yetişkin Neandertal kafatasıydı ve sonraki yaşamının ilk 16 yılını bir depoda saklanmış olarak geçirdi. Eğer araştırmacılar onun önemini daha önce anlamış olsalardı belki de Neandertalleri ‘Neandertaller’ olarak adlandırmazdık- ‘Cebelitarıklılar’ ve ya ‘ Cebelitarikiler’ olarak anılırlardı.
Bugün, bir Homo sapiens kafatası ile Neandertalinki arasındaki bariz farklara göz yumarak onları tahayyül etmek oldukça zor olsa gerek. Bizler bilim insanları tarafından tanımlanmış Homo erectus’tan tutun, daha sevecen bir adlandırmayla daha çok “Hobbit” olarak bilinen Homo floresiensis’e kadar çok sayıda insansı türün tanımlandığı bir dünyada yaşıyoruz ama 1800’lerin ortalarında birçok bilim insanının insanın diğer türlerden evrimleşebileceğine dair en ufak bir öngörüsü yoktu. O zamanlarda fosiller hala çoğunlukla sadece bir merakla ya da koleksiyon amacıyla toplanmaktaydı, bilimsel yollarla tedavüle konulmasına gerek yoktu diyor bilim tarihçisi Lydya Pyne. “Bilimsel sorular öncelenmeli. Bilim toplulukları içinde yer alan ve yer almayan insanlar bu sorularla ilgilenmeli.”
Diğer bir söyleyişle ,1848’de bilim insanları böylesi alışılmadık bir kafatasını değerlendirecek bir bağlamdan yoksundu. Darwin Türlerin Kökeni adlı çalışması üzerinde hala çok sıkı bir şekilde çalışmaktaydı. Viktoryen bilim insanları ise hala Charles Lyell’in 1833 tarihli geleneksel şekilde İncil çalışmaları aracılığıyla yorumlanmış olan – Dünya tarihinin fosil kayıtlarına yansıtılabileceği ve Dünya’nın 6.000 yıldan çok daha yaşlı olduğuna dair sağlam bir kanıt oluşturduğu yönündeki fikirleri lanse eden “Jeoloji’nin kuralları” adlı çalışmasına kafa yormaktaydılar. Fakat Lyell’in bulguları dahi Cebelitarık Bilim Topluğu’na bu söz konusu alışılmadık kafatasında yardım edemedi. Maalesef, kafatasını her kim bulmuşsa onun gelmiş olduğu kaya tabakası hakkında hiçbir detaylı bilgi kaydetmemişti.
Bunun aksine, Feldholder Mağarası’nda bulunan parçalanmış bir kafatası ve bacak kemikleri ise bilimsel belgelendirme açısından yeni bir fırsat sunuyordu. Neander Vadisi’nde keşfedilen fosiller keşfi yapmış olan Alman öğretmen Johann Fuhllrot ve 1857’de bunu bilimsel bir şekilde kağıda dökerek tanımlamış olan anatomi uzmanı Hermann Schaaffhausen tarafından titizlikle araştırılmış ve kaydedilmişti. Her ikisi de bu yeni türü adlandırabilecek kadar ilerleme kaydedemese de Schafhaussen kafatasının modern insanlarınkinden büyük ölçüde farklı olduğunu not etmişti.
Schaufhossen yazısında şöyle demişti : “Kafatası sıradışı şeklini şu ana kadar hatta en vahşi ırklarda bile -var olduğu bilinmeyen –doğal bir biçime borçlu. Neandertaldeki insan kemikleri ve kafa kemiği bütün diğerlerinin (diğer fosiller) vahşi ve yabani bir ırka ait olduklarına ait ilişkin vargıya varmaya yol açan tuhaf biçimlerini de geçti.”
Nerdeyse anında Schaaffhausen bilim dünyasında bir karşı direnişle karşılaştı. Ünlü patalog Rudolf Virchow kemiklerin bir Kosak askerine ait olması gerektiğini iddia etti, garip şeklin askerin bacağının kemik erimesinden ve at sırtında geçen yaşamından dolayı kıvrık olabileceğini açıkladı. Virchow büyük ihtimalle kemiklerin 1814’te, Napolyon Savaşları sırasında Almanya’ya karşı savaş süren bir Rus ordusu askerinden geldiğini iddia etti.
Bu sırada, İngiltere’ye döndüğümüzde ise bilim camiası olağandışı bir altüst oluş geçirmekteydi. 1859’da Darwin, bombasını serbest bırakmıştı.1861’de Paleontolog George Busk Neandertal yazısını Almanca’dan İngilizce’ye tercüme etti (Almanca’da Neandertal Neander Vadisi anlamına gelir). 1863’de Thomas Huxley insanlar ve maymunlar arasındaki evrimsel bağlantısını tartışan Darwin’den daha da ileri giden İnsanın Doğadaki Yeri adlı yazısını yayımladı. Aynı yıl Bilimin Yükselişi İngiliz Derneği’nin yıllık toplantısında jeolog William King Almanya’daki fosillerin yeni bir türe Homo neanderthalensis’e ait olduğunu ileri sürerek öneride bulundu.
John Murray, Heinz Peter Nashuer ve diğerleri 2015’te İrlanda Yer Bilimleri Dergisi’nde yazdıkları yazılarında bu yeni sınıflandırma çağrısının Paleantropolojideki en uzun süren tartışmalardan birini, Neandertallerin taksonomik pozisyonunun tam olarak ne olduğu ve buna bağlı olarak bunların modern insanın anatomik olarak gelişimine katkılarının ne olduğu tartışmasını, açtığını yazdılar. “Bunlar onların zamanı için tartışmalı ve devrimci fikirlerdi.”
Neandertal örneği hakkındaki bulanık tartışmalar dinmek bilmeden devam ederken Busk başka bir önemli katkı yaptı: kendisinde İber Yarımadasının güney ucundaki anayurdu olan adadan 1864’te Londra’ya taşınmış olan Cebelitarık Kafatası bulunmaktaydı, burada daha ileri seviyede analiz edilebilirdi ve fosil hakkında ilk kez bir mektup yazdı. Neander kemikleri ile benzerliklerini not etti ve az bir olasılıkla 1814 seferine katılmış kemik erimesine sahip bir Kossak’ın Cebelitarık Kayası’ndaki kapalı yarığa sürünmüş olduğu’ hakkındaki kuşkularını da ekledi.
Darwin ve Huxley de fosili incelediler, Darwin fosili ‘Muhteşem Cebelitarık Kafatası’ olarak adlandırıyordu. İki araştırmacı da bunun insanın nesli tükenmiş bir türüne ait olabileceği kararını verdi. Darwin bunu kesin olarak 1871’deki kitabı İnsanın Türeyişinde de değerlendirdi. Fakat Darwin en nihayetinde sadece Neandertal tartışmasına odaklanıp burada kalmadı. Pyne gerçekten de Darwin’i itenin bu Neandertal sorusu olmadığını söylüyor: O bunu ilginç bulmuştu evet fakat bu birçok şekilde bu konudaki çok sayıdaki şeyden sadece bir tanesiydi. Muhabbeti asıl ileri götürenler ise daha fazla fosil bulma arayışına girmiş olan Kıta Avrupa bilim insanlarıydı.
Darwin ve diğer İngiliz entelijansiyasının Cebelitarık kafatasını tanıttıkları aynı yaz, Falconer ve Busk yeni edinim hakkında muhtemel bir belirleme üzerinde yazışıyorlardı. Falconer, “Parlatmaya çalıştığım Priscan Pitheciot ( maymunsu) kafatası hakkında bir ipucu ve iki isim aklımda: Homo var. Calpicus. Calpe’tan geliyor, yani Cebelitarık Kayası’nın antik dönemdeki isminden. Ne dersin?” diye yazmıştı. Buna alternatif olarak, ikili adlandırma yapan tek isim Falconer değildi. Diğer bilim insanları da ayrıca Homo primigenius and Homo transprimigenius isimlerini önermişti.
“Ancak yeni türlerin belirlenmesi nihayet kabul edildiğinde hiçbiri “Neandertal” kadar iyi yerine tutunmuş değildi. Hiç değilse bir kez yeni tür belirlemesi nihayet kabul edilmişti. Cebelitarık Neandertali’nin sunumu tartışmaları az da olsa yatıştırdı, en azından kısa bir süre”
Bu şekilde yazmıştı Paleantropolag Ian Tattersal. “Kemik erimeli Kossak’ın ilginç davası ve İnsan Evrimi Hakkında Ders Verici Hikayeler”inde. Ayrıca şunu da eklemişti: “Busk dahi, tam olarak ikna olmuş görünmese de bir noktada Cebelitarık örneğinin ‘hala bir insan olduğunu, insan ve maymun arası bir yerde olmadığını’ yazmaktaydı”.
Neandertal sorunu daha fazla fosil bulunana kadar gerçek anlamda çözülemeyecekti. Özellikle de Cebelitarık’taki bulunan parçaya çok benzeyen bir kafatasını da içeren- 1908’de keşfedilen nispeten dokunulmamış Neandertal iskeleti olan – ünlü La Chapelle-aux-Saints ‘in Yaşlı Adamı’na kadar. Cebelitarık Kafatasını sorarsanız da şu anda onun 50.000 yıl öncesindeki bir kadına ait olduğu düşünülüyor. Bir keşfin onu bilim insanlarının bu delile hazır olmadan önce ve çok erken bir şekilde keşfedildiğinde ne olacağının iyi bir örneği olarak kalmaya devam ediyor.
“Eğer geri gidip her bir doğa tarihi müzesinde yer alan herbir koleksiyondaki küçük depolara girebilsek, yanlış kategorilenmiş ya da tarihçe gözden kaçmış başka şeyler de bulabilir miydik ? Pyne için bu merak konusu. “Bunun cevabının ise muhtemelen evet olduğunu sanıyorum” diyor.
Şayet sadece biri bile gözden kaçmış bir ilk Neandertal kadar önemli olsa, sonuçları siz hayal edin.
Smithsonian. Lorraine Boissoneault. 9 Mayıs 2018.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder