1200 Yıl Önce Kuzey Amerika’da Liderlik
Anne Soyundan Geçiyordu
Yeni bir araştırma, Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya gelmesinden yüzlerce yıl önce, New Mexico’daki Pueblo uygarlığındaki liderliğin anne soyuyla devam ettiğini ortaya koyuyor.
Liderlerin kim olduğunu, hatta toplumların bir lidere sahip olup olmadıklarını arkeolojik kalıntılardan öğrenmek oldukça zor bir iş. Fakat arkeologlardan ve biyolojik antropologlardan oluşan bir ekip, radyokarbon tarihleme ile antik DNA’yı kullanarak New Mexico’daki Pueblo Bonito’yu 300 yıldan fazla bir süre boyunca muhtemelen anasoylu bir hanedanın yönettiğini ortaya çıkardı.
Penn State Üniversitesi antropoloji bölümü profesörü ve başkanı Douglas J. Kennett, “Karşımızda devlet düzeyinde bir toplum olduğunu söylemiyoruz, ama şimdilik eşitlikçi olduğunu da söyleyemeyiz.” diyor.
Arkeologlar Chaco Fenomeni’nin, yöneticisi olmayan eşitlikçi bir toplumdan tam anlamıyla devlet düzeyinde bir topluma ya da krallığa kadar her şey olabileceğini söylüyorlardı. Araştırmacılar artık Chaco Kanyonu’nun lidersiz bir insan topluluğundan ziyade, liderliğin anne soyundan veraset yoluyla geçtiği hiyerarşik bir toplum olduğunu düşünüyorlar.
Tarihöncesi arkeolojik kalıntılarda yüksek statüyü işaret eden şeyler genellikle mezarlarda bulunan statü belirteci hediyeler oluyor. Güneybatı boyunca, birçok insan konutların dışında, çok az malzemeyle gömüldüğü için yapıların içinde usulüne uygun mezarlar bulmak zor. Fakat 1890’larda Chaco Kanyonu’nda yürütülen ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi tarafından finansal açıdan desteklenen kazı çalışmalarında, Pueblo Bonito’da 800-1130 yılları arasına tarihlenen, 14 mezara sahip, 33 numaralı bir oda bulundu.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nin Antropoloji Bölümü’nden Adam Watson şöyle diyor: “Öbür dünyada gördükleri muamelelere bakarak onların toplumda saygı görmüş bireyler olduklarını uzun süre önce anlamıştık – Chacoluların çoğu binaların dışına gömülür ve yanlarına büyük miktarda eşya almazdı. Ama önceden tam olarak ne tür bir ilişkileri olduğu konusunda yalnızca kısıtlı yorumlar yapabiliyorduk.”
Araştırmacılar, Nature Communications dergisinin 21 Şubat tarihli sayısında 1.9’a 1.9 metre boyutlarındaki odanın “bu yeni doğan topluluğun yüksek statülü bir üyesi ve nihayetinde soyundan gelecek kişiler için özel olarak inşa edildiğini” belirtiyor. İlk mezarlık 40 yaşlarında başına aldığı ölümcül bir darbeyle ölen bir erkeğe ait. Adam, 11,000’den fazla turkuaz boncuk, 3,300 kabuktan yapılmış boncuk, istiridye kabuğu ve Pasifik Okyanusu ile New Mexico’nun merkezinden çok uzakta olan California Körfezi’nden çıkan bir tür kabuklu deniz hayvanından yapılan müzik aleti gibi diğer eserle birlikte gömülmüş. Mezar, Güneybatı Amerika’da şimdiye kadar bulunan en zengin buluntulu mezar olma özelliğini gösteriyor.
Aynı mezara çatlak bir kalas döşenmiş ve üstüne başka biri gömülmüş. Daha da yukarı çıkıldıkça, 300 yıllık bir süre boyunca mezarın 12 kişiye ev sahipliği yaptığı görülüyor.
Kennett”Bu mezarların radyokarbon tarihlemesini yapmak için ilk olarak Virginia Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Steve Plog’la çalıştık. Çalışmanın sonunda bütün bireylerin 300 yıllık bir döneme tarihlendiğini bulduk. Sonra asıl soru ortaya çıktı, akrabalık bağları var mıydı?” diyor.
Anneler ve kızları
Kennett ve Plog Penn State Üniversitesi’nde antropoloji ve biyoloji dallarında Yrd. Doç. Dr. George Perry ve antropoloji yüksek lisans öğrencisi Richard George ile bir araya gelip bireylerin mitokondriyal genomlarını inceledi.
Sonuçlar geldiğinde araştırmacılar bütün bireylerin aynı mitokondriyal genom dizilişini paylaştığını gördü. Mitokondriyal DNA (mtDNA) yalnızca bireyin annesinden geçtiği için eşleşen mtDNA bütün bireylerin aynı zamanda hem aynı aileden olduğunu, hem de verasetin anasoylu olduğunu ortaya koydu.
“Önce bir tür kirlenme problemi yüzünden böyle bir sonuçla karşılaşmış olabileceğimizi düşündük,” diyor Kennett. “Herhangi bir kirlenme var mı diye kontrol ettiğimizde hiçbir bulguya rastlamadık ve David Reich da Harvard Tıp Fakültesi’ndeki laboratuvarında sonuçlarımızı bir kez daha doğruladı.”
Genetik profesörü Reich’la birlikte çalışan araştırmacılar, bireyler arasındaki ilişkilerin detaylarını saptamaya çalıştı.
“Nükleer genomdan alınan DNA dizilerini radyokarbon tarihlerle birleştirdiğimizde bir anne-kız çiftinin ve büyükanne-torun ilişkisinin kimliklerini belirleyebildik.” diyor Kennett.
Plog, “İlk defa bir akraba grubunun Pueblo Bonito’yu 300’den fazla yıl boyunca kontrol altında tuttuğunu söyleyebiliyoruz. Antik Güneybatı’daki toplumsal hiyerarşinin en güzel kanıtını elimizde tutuyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder