23 Kasım 2019 Cumartesi

Türk-Amerikan Münasebetlerinin Değerlendirilmesi



Türk-Amerikan Münasebetlerinin Değerlendirilmesi

Amerika ile Osmanlı Devleti arasında ilişkilerin başlaması 19. yüzyılın başların rastlamaktadır. Bağımsızlık savaşından sonra 1783’te Birleşik Amerika, (o sıralar hala güneydoğu Avrupa’nın bütünü ile güneybatı Asya’nın büyük bölümüne ve Kuzey Afrika’nın da bir parçasına yayılmış durumda bulunan) Osmanlı İmparatorluğu’na göre hem alan, hem de nüfus bakımından çok küçüktü. İki devletin ters yönde gelişen ilişkileri geleceğin bir belirtisi gibiydi.1 Amerika’nın kuruluşundan itibaren ticaretini geliştirmek amacıyla kıtalar arası ilişki kurmak için Akdeniz’e yönelmesi Osmanlı ile çıkarlarının çoğu zaman çatışmasına sebep olmuştur.

Gelişimini ticaret yoluyla sağlayabileceğinin farkında olan Amerika, Baltık, Levant, Uzak Doğu2 olmak üzere başlıca üç ticaret yönü belirlemişti; İlk Osmanlı-Amerikan ilişkileri ticaret vasıtasıyla başlamıştır. Amerika, İngiliz sömürüsüne son vererek bağımsızlığını kazandıktan sonra, kendi dış ticaretini yapmak için atılım içerisine girdi. Osmanlı bu gelişmeleri çok yakından takip etmese de Doğu Akdeniz ticareti (Levant) dolaylı da olsa Osmanlı’nın kontrolünde olduğundan Amerika ile tanışmak zorunda kalmıştır. Böylece iki ülke arasında ticaret nedeniyle ikili ilişkiler kurulmaya başlamış, bu ticari münasebet Amerika’nın Osmanlı ülkesinde geniş bir faaliyet sahası elde etmesine dek gelişmiştir.
Amerika, bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra, Akdeniz bölgesinde ticaret yapan yurttaşlarını korumak ve onlara birtakım ayrıcalıklar sağlamak maksadıyla, Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki topraklarının yöneticileri ile yakın ilişki içine girmiştir.3 Amerikan tacirleri zamanla kendileri için büyük bir hammadde ve pazar kaynağı olan Anadolu topraklarına yönelmişlerdir.4
Amerika, Osmanlı idaresindeki Cezayir, Tunus, Trablus (Mağrib Ocakları) ile “Dostluk ve Ticaret” antlaşmaları imzaladıktan5 sonra Amerikan gemileri Anadolu limanlarını da ziyaret etmeye başladılar.
Amerika için “Levant” (Doğu Akdeniz) ticareti Cezayir, Tunus ve Trablusgarb ile yaptığı antlaşmalarla başlamış ve güvenliği sağlanan Batı Akdeniz’den geçen Amerikan ticaret gemileri 1797’de ilk defa İzmir’e demir atmıştır. 1810 yılından itibaren İzmir’le Amerika arasında düzenli deniz ticareti başlamıştır.6
Amerika ile Türkiye arasında resmi münasebetler henüz kurulmamış olmasına rağmen İzmir vasıtasıyla yapılan Amerikan ticareti gittikçe gelişti ve İzmir’de küçük bir Amerikan Kolonisi oluştu.7 1810 yılından itibaren İzmir’le Amerika arasında düzenli seferler yapılmaya başlaması üzerine, ileriki yıllarda İzmir’de konsolosluk yapacak olan David Offley İzmir’e gönderilmiş, onun önderliğinde 1811’de Amerikan iş adamları ilk ticaret odasını kurmuşlardır.8

On dokuzuncu yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun sürekli gerilemesi Avrupa’nın büyük devletlerinin iştahını kabartmış, yıllardır hayalini kurdukları Osmanlı’yı vesayetleri altına alarak9 topraklarını paylaşma girişimine başlamışlardır. ABD’de bu dönemde “Şark Meselesi” (Doğu Sorunu) 10 olarak bilinen bu olaya dolaylı da olsa bulaşmıştır.
Osmanlı’nın gerileme döneminde sık sık yaşadığı isyan hareketlerinden biri olan Mora isyanı, Osmanlı Devleti ile Amerika arasında gelişmeye başlayan ikili ilişkilerin ilk yıllarında meydana geldi. Bu isyan hareketine Avrupa devletleri destek vermekteydiler. Osmanlı, Avrupa karşısında yalnız kalmamak için dış destek arayışına girdi. Bu konuda Amerika’ya talebini iletti, Amerikalılar ile 6 Temmuz 1826’da bir görüşme yapıldı ve Türkiye ile Amerika arasında resmi ilişkilerin kurulması yönünde görüş birliğine varıldı.11 Fakat aşırı beklentiler yüzünden anlaşma sağlanamamıştır.12 Amerika’nın Osmanlı ile ilgilenmesine ticaret, Osmanlı’nın Amerika ile münasebetlerini resmileştirmesine dış destek ihtiyacı sebep olmuştu. Amerika’nın ticari menfaatleri için yaptığı girişimler sonucu ilişkiler başlamış bundan sonra Osmanlı’nın Avrupa karşısında duyduğu destek ihtiyacı ile resmileşmiş ve ilişkiler daha çok Amerika’nın çıkarları doğrultusunda devam etmiştir.
1820’li yıllarda Amerika için Türk-Amerikan ticareti öylesine önem kazanmıştı ki Amerika Hükümeti, Yunanlılar karşısında Osmanlı’yı desteklermiş gibi algılanacak şekilde tarafsız davranmış ve Avrupa’nın işlerine karışmıyormuş gibi görünmeye çalışmıştı. Monroe Yönetimi, Türk-Amerikan ticareti uğruna Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımayı dahi geciktirmişti.13 Amerika’nın bu hareketi bir dereceye kadar ilerde uygulayacağı politikanın da bir göstergesi olmuştur. Çünkü Amerika halkının Mora İsyanında maddi yardım yapmasına karışmayarak Rumları,14 Amerikan çıkarları için de Osmanlı’yı destekler bir ikili oyun oynamayı tercih etmiştir.
Navarin’de Osmanlı Donanması’nın İngiliz, Fransız ve Rus Donanması tarafından yakılması15 üzerine Osmanlı Devleti’nin Amerika ile ilişkilerini hızlandırma kararı aldı. Çünkü dönemin teknolojilerine uygun yeni bir donanmaya ihtiyacı vardı.16 Yeni bir donanma için ancak Amerika’dan yardım alabilirdi. Yıllardan beri Osmanlı ile bir ilişki kurmak için Avrupa’ya heyetler göndererek girişimlerde bulunan Amerika’ya karşı ilgisiz kalan Osmanlı, bu sebepten dolayı da olsa ani bir kararla ilgi göstermiş ve 7 Mayıs 1830’da dokuz açık bir gizli maddeden oluşan “Ticaret ve Dostluk Antlaşması” imzalanmıştır.
Bu antlaşma, Amerikalılara kapitüler haklardan yararlanma imkanı vermekte ve bu ülkeyi “en ziyade müsaadeye mazhar ülke”17 konumuna geçirmekteydi. Antlaşmayla devletler birbirlerinin ülkesinde konsolosluklar açmayı kabul ediyorlar, Amerikan ticaret gemilerinin Osmanlı limanlarından rahatça yararlanmaları sağlanıyor, Amerikan vatandaşlarının işledikleri suçlar nedeniyle yargılanmaları konusu düzenleniyordu.18 Amerikan ticaret gemilerinin Boğazlardan geçiş serbestisi tanınıyordu.19
Aceleyle ve donanma hevesiyle düşünülmeden imzalanan bu antlaşmanın dördüncü maddesine göre  Amerikan   uyruklu   kişilerin,   azınlıkların   kapitülasyon   ayrıcalıkları   sınıflamasına girip girmeyecekleri ve böylece Osmanlı yasa ve vergilerinden bağışık olup olmayacakları, Bâb-ı Ali ile ABD Hükümeti arasında yıllar boyunca tartışma konusu olmuştur.
ABD’ye göre yerli ya da yerleşmiş bütün yurttaşların eşit haklardan yararlanmaları bir ilke sorunuydu, Osmanlı için ise azınlıklar devletin varlığını tehdit ediyorlardı. Bu anlamdaki görüş ayrılıkları Amerika’nın her istediğini alma prensibiyle, uzun yazışmalara ve tartışmalara rağmen Amerika’nın bazen güç göstererek, bazen ikili oynayarak eldeki bazı kozları iyi kullanması, genellikle Amerika’nın isteği doğrultusunda gerçekleşmiştir. Amerika’nın iddiası, ABD’nin uluslararası statüsünün yükselmesiyle ilgili ve hemen her anlaşmazlıkta kapitülasyon almış olan bir ülkenin işine yarayan kapitülasyon oyununun bir parçasıydı.20
Osmanlı Devleti’nin Amerika’dan donanma temini ile ilgili gizli maddenin hatırı için imzalanmış olan 1830 Ticaret Antlaşması, gizli madde Amerikan Senatosu tarafından kabul edilmemesine rağmen yürürlüğe girdi.21 Amerika neredeyse antlaşmanın maddelerini tek taraflı olarak kullanmaya başladı. Anlaşıldığı üzere bu antlaşma Amerika’ya verilmiş bir imtiyazdan başka bir şey değildi.
1830 antlaşmasından sonra meydana gelen iki gelişme Osmanlı’yı rahatsız etti; biri gizli maddenin Amerikan Senatosu’ndan geçmemesi, ikincisi Amerika’nın İstanbul’da açtığı diplomatik temsilciliğin büyükelçilik düzeyinde değil maslahatgüzarlık derecesinde açılmasıydı. Amerika yıllardan beri Osmanlı Devleti ile ilişki kurmak için çaba sarf ederken eline fırsat geçtiği andan itibaren de çok dikkatli hareket ediyor ve prensiplerinden taviz vermiyordu.
Gizli madde, “Türkiye hesabına Amerika veya Türkiye’de yapılacak savaş gemilerinin inşasında kullanılacak kerestelerin Amerika’dan sağlanması” konusundaydı. Ayrıca “yapılacak gemilerin fiyatı Amerikan donanması için yapılan gemilerin fiyatlarından fazla olmayacaktı.” Aslında gizli maddenin Amerikan senatosu ve Başkan tarafından onaylanmaması halinde bile antlaşma geçerli olabilmektedir. Çünkü gizli madde tamamen ayrı bir metin olarak düzenlenmişti.
Senatodaki itirazların büyük bölümü İngiltere ile karşı karşıya gelmeme isteğinden kaynaklanmıştır, İngiltere’nin yaktığı bir donanmayı yenilemeyi öngören bir antlaşma maddesini onaylamak bir anlamda ideolojik olarak da Amerika’nın işine gelmemiştir. Buna rağmen Amerikan yönetimi Osmanlı Devleti’ne, gemi ve malzemesi satışına soğuk bakmadığını daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında ikili bir oyun oynayarak bir geçiş yapmış Türkiye’yi gücendirmemek için de gemi sanayiinde usta olan iki kişiyi görevlendirerek adeta İngiltere’ye karşı çıkmamıştır.22 Bu kısmî olumsuzluklara rağmen ikili ilişkiler artarak devam etti. Antlaşmanın diğer maddeleri de daha çok Amerika’nın faydalanacağı nitelikteydi. Osmanlı bu antlaşmanın gizli maddesini verdiği imtiyazların karşılığı olarak görüyordu.
Açık bir şekilde söylenmese de gizli maddenin kabul edilmemesi sebebiyle Amerika’nın Osmanlı Devleti’nin gönlünü almak için gönderdiği ilk maslahatgüzar David Porter’ın asıl mesleği denizcilikti. Tasdik edilmeyen gizli maddenin şartlarını yerine getirmek için olsa gerek Osmanlı Devleti için Amerika’da hazırlanacak gemilerin inşa işi ile ilgili bizzat alakadar oldu. 1839 yılına kadar Osmanlı Devleti için bir çok buharlı gemi inşa etmeyi başardı.23 Bu şekilde Amerika, Osmanlı’ya oynadığı oyunu bir dereceye kadar hafifletmiş oldu.
Türk-Amerikan münasebetlerinin gelişmesi ve ticaretinin artması Amerikan tarihindeki bazı olaylarla da ilgilidir. Amerikanın kuzey kısmının yöneticileri hem Osmanlı’yı iç savaş sırasında tarafsız bırakmak hem de ticaretini artırmak düşüncesiyle Osmanlı Devleti’ne daha olumlu cevaplar vermeye başlamıştır. Zaten Amerika’nın o andaki durumu da bunu gerektiriyordu. Çünkü Amerika’nın güney eyaletleri bütün ihtiyaçlarını pamuk satarak karşılıyorlardı. İç savaş başlamadan önce güney eyaletleri pamuk üretimlerini en büyük bölümünü İngiltere’ye satıyordu, kuzey eyaletleri hem en doğal hammadde kaynağından hem de mallarını sürebileceği en yakın pazarından soyutlanmış durumdaydı. Kuzeyde sanayinin gelişebilmesi için güneyin pamuğu düşük fiyatla kuzeye aktarılmalıydı, kuzeyli sanayiciler bunun ancak silah zoruyla yapılabileceğinin bilincindeydiler bu nedenle de Amerikan savaş malzemesinin yapım merkezi kuzey olmuştur.24 İç savaş bittiğinde, silah yapımcıları açısından tek çözüm dış pazarlara açılmaktı. İşte 1870’lerde Amerikan silah yapımcılarını Osmanlı İmparatorluğu’na önce savaş artığı silahları daha sonra modern silahları satmaya iten sebep budur. Osmanlı ise 18. yüzyılın başından itibaren sürekli toprak kaybetmekteydi. Bilindiği gibi Osmanlı yöneticileri önce askeri tedbirlerle imparatorluğu kurtarmaya çalıştılar. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’dan silah alma yoluna başvurmuşlardır. 1862 yılındaki “Ticaret ve Seyrü Sefain” antlaşmasından25 sonra Amerika artık Osmanlı’ya silah da satıyordu.
İki ülke arasındaki ilişkilerin belli bir düzeye gelmesi üzerine Amerika, 1839 yılında maslahatgüzarına elçi unvanı verdi.26 Osmanlı’nın Amerika’da diplomatik temsilcilik açması yıllar sonra 1866’da Girit isyanı üzerine Osmanlı Devleti’nin yeniden kendisini yalnız hissetmesi sonucu gerçekleşti. Bu arada 1861 -1865 yılları arasındaki Amerikan iç savaşı sırasında Türkiye’nin kuzey yanlısı bir tavır sergilemesi ve savaşı kuzeyin kazanması iki taraf için de önemli bir olumlu gelişme olmuştur.27 Türkiye 11 Nisan 1867 de Eduard Blacque Bey’i Washington elçiliğine atadı28 ve bu şekilde Girit isyanı sırasında Amerika’nın tarafsız kalması sağlanmaya çalışıldı.
Gelişen Türk-Amerikan münasebetleri yalnızca ticaretle sınırlı değildi. Navarin’de donanmasını kaybeden Osmanlı Devleti, daha 1830 yılında gemi yapımcısı Henry Eckford ve yardımcısı Foster Rhodes ile anlaşarak donanması için gerekli gemileri inşa için İstanbul’da çalıştırıyor, 1846’da Sultan Abdülmecid’in isteği ile Amerikan pamuğunun Osmanlı ülkesinde yetiştirilmesi için deneyler yapılıyor ve Lawrence Smith adlı bir madenciye dağlarda maden arattırılıyordu. Bu aşamada vurgulanması gereken şey, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan varlığının gittikçe pekiştiğidir. Yalnızca ticari ilişkilerle sınırlı olmamak koşuluyla Osmanlı İmparatorluğu’nda giderek artan Amerikan varlığının oluşmasında 19. yüzyılda araç olan iki kurumdan biri Amerikan Donanması, bir diğeri ise misyonerler olmuştur.29
Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin başladığı ve gelişerek devam ettiği 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk çeyreği misyonerliğin altın çağı olmuştur. Bu çağ aynı zamanda kapitalizmin emperyalizme dönüştüğü çağdır.  Hıristiyan  misyonerler dinden daha çok devletlerinin,  dolayısıyla emperyalizme ve emperyalizmin en kötüsü olan kültür emperyalizmine hizmet etmişlerdir.30 Amerika’nın büyük çıkar beklentileri ile Osmanlı topraklarına göz dikmesi ve bu topraklar üzerinde spekülasyonlara girişmesi kendi ilkesini çiğnemek olacaktı. Bu, Avrupa’nın kendi işlerine karışmasına yol açabilirdi. Bunu engellemek düşüncesiyle Amerika, Ortadoğu’da beklentilerini sağlamak yolunda Protestan misyonerleri seferber etti.
Osmanlı mülküne 1820 yılında ilk gelen Amerikalı misyonerler Plinny Fisk ve Levi Parsons’dur.31 Bu iki misyoner, ABD’deki Protestan misyoner örgütlerinin en güçlüsü olan American Board of Commissioners for Foreign Mission (ABCFM) elemanlarıdır.32
Yıllarca Hıristiyanların dinlerini değiştirdiği için diğer Hıristiyan mezhep ve cemaatler tarafından dışlanmaya çalışılan ve engellenmek için her türlü çareye başvurulan33 Amerikalı misyonerler, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nın getirdiği hürriyetlerden yararlanan Amerikalı Protestan misyonerler, çeşitli seviyelerde okullar açtılar. Bu okulların büyük kısmı ABCFM. tarafından açılmıştır. Önceleri İzmir, İstanbul gibi kıyı şehirlerine gelen misyonerler sonraları iç bölgelere yayıldılar.34 Amerikalı misyonerlerden halkın arasına karışarak onların kültürel, ekonomik durumlarını öğrenmeleri isteniyordu. Yapılan fizibilite çalışmaları ve alan genişliği ve müesseselerin artmasıyla misyonerler daha sistemli çalışabilmek için Osmanlı topraklarını Avrupa, Doğu Türkiye, Batı Türkiye ve Merkezi Türkiye olmak üzere dört çalışma bölgesine ayırdılar.35
Amerikalı misyonerlerin Türkiye’ye ilk gelişlerinin Yunan ayaklanmasının çıktığı yıllara rastlaması iki açıdan önem arz etmektedir; birincisi Rumların Yunan ayaklanması sebebiyle kurulacak otoriteye daha yakın ve olaylara daha ilgili olmaları ve bu sebeple de misyonerlerin mecburi olarak Ermenilere yönelmeleri, ikinci olarak Yunan isyanının Ermeniler için de böyle bir hareketin özendirilmesi faaliyetlerinin başarısında etkili olacağı fikrinin Amerikalılar tarafından düşünülebileceğidir.36 Protestan misyoner örgütleri daha sistemli olarak çalışabilmek için dünyayı aralarında paylaşmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu, ABD’nin payına düşmüştür.37
ABCFM’nin açtığı modern eğitim kurumları, misyonunu gerçekleştirmesinde çok önemli yere sahip olmuştur ve bu eğitim kurumları ile Türkiye’nin her kısmındaki insanların yaşamlarını, düşüncelerini, ideallerini şekillendirmeye çalışmıştır. Buna karşılık misyonerler hep politika yapmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Oysa misyonerlik, Amerika’nın Ortadoğu’da, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kendine ekonomik, sosyal ve kültürel bir hayat alanı yaratma çabalarının bir aracı olmuştur. Hayat alanlarını daha genişletebilmek için Osmanlı Devleti ise ABCFM’nin faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Bartlett Raporu’nda; “misyoner faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır” şeklinde ifade edilmiştir.38
Amerika’nın Osmanlı Devleti ile ilişkilerinin geliştirilmesinin perde arkasındaki ikinci bir sebebi de böylece ortaya çıkmaktadır. Amerika, Osmanlı ülkesindeki her tür çıkarını elde etmek için ticaretin yanı sıra misyonerlik faaliyetlerini de kullanacaktır. Kısaca misyonerler, Amerikan menfaatlerini tesis etme aracı olarak kullanılmaktan öteye gidememişlerdir. Harput Amerikan Konsolosu, hazırlamış olduğu bir raporda Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini değerlendirirken “Amerikan ticaretini başlatan, Van’da ve Bitlis’te yer belirleyen, Amerika fikir ve müesseselerini yaymada ciddi ve etkin bir şekilde çalışan koloniler ayrı bir hak ve korumaya sahiptirler” şeklinde bir açıklık getirir.39
Gerçekçi düşünürsek Amerika’nın başka da çaresi yoktu. Çeşitli Avrupa ülkelerinden Amerika’ya göçenlerin kurdukları kolonilerin birleşmesiyle oluşan ABD’nin ulusallıkla ilgili birleştirici bir beklentisi olamazdı. Hıristiyanlık, birliğin tek ortak olgusu olduğuna göre Hıristiyanlık mezhepleri arasında tutuculuktan uzak, Amerika’da çoğunluğun oluşturduğu Protestan mezhebi çerçevesinde bir bütünlük sağlamak en akılcı çözümdü. Bu sebeple Protestanlığı önce Amerika’da sonra tüm dünyada yayma çalışmaları gittikçe hızlandı. ABD’nin bu emperyalist politikayı izlemesinin nedeni düşünüldüğünde karşımıza 19. yüzyılın başından beri devlet politikası olarak saptadığı Monroe Doktrini çıkar. Bu doktrin, Avrupa’yı Amerika’nın iç işlerinden uzak tutmayı sağlamak ve ayrıca eski dünyanın bütün işlerinden uzak kalmaya gayret göstermekti.40
Fakat dünyanın sömürgeci devletlerce bölüşülmesine kayıtsız kalmasının Amerika’ya ileride getireceği zarar hissedilince çare arayışları başladı. Monroe Doktrini’ni çiğnememek için misyonerlerden yararlanmak yoluna gidildi. Çünkü bunlar resmi kurumlar olmayıp sivil toplum örgütleri olarak kabul ediliyorlardı.
Osmanlı Yönetimi’nin gerilemeyi durdurmak için başlattığı batılılaşma süreci içinde yapılan yenilikler ve Batının baskısıyla azınlıklara tanınan imtiyazlar (özellikle Islahat Fermanı) ve Amerika’ya tanınan kapitülasyonlar, misyonerlere çok rahat bir çalışma ortamı hazırlamıştı. Bu rahat ortam, Amerikalı misyonerlerin Ermenilerle kolaylıkla kaynaşabilmelerini sağladı. Osmanlı yönetimi Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlamak bir yana ilk yıllarda onlara türlü kolaylıklar bile sağlıyordu. Nedeni de öbür emperyalist Avrupa ülkelerinin yanında tarafsızlığına inandığı Amerika’nın güvencesine sığınmak olmalıydı. Türk-Amerikan ilişkileri, özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Rusların Ermenilerin koruyuculuğunu üstlenmeleri sebebi ile daha da gelişti.41
Misyonerlerin faaliyetlerinin özellikle Osmanlı tebaası üzerinde ayrılıkçı ruhu empoze eder bir rol oynadığı düşüncesinden hareketle tedbir alınma yoluna gidilmeye başlandı. Fakat alınmak istenen tedbirler çoğunlukla kapitülasyonlara ve dış devletlerin baskısına takıldı. Verilmiş olan bu imtiyazlarla misyonerler adeta devlet içinde devlet haline geldiler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, ekonomik sıkıntı içinde oluşu, özellikle merkeze uzak bölgelerin uygarlıktan yoksun oluşu, ülkedeki eğitimin yetersiz ve denetimsiz oluşu, sağlık hizmetlerinin yok denecek kadar az oluşu ve kapitülasyonlar sebebiyle içişlerine müdahale, misyonerler için oldukça iyi bir zemin hazırlamış ve maddi üstünlük, faaliyetleri için iyi bir avantaj sağlamıştır.
1840 yılında İngilizlere Protestanları himaye, 1844’te Hıristiyanların mezhep değiştirme, 1850’de Protestanların kilise kurma hakkı verildi. 1856’dan sonra kilise sayısı hızla arttı.42 1839 ve 1856 fermanlarının getirdiği hürriyeti kendi çalışmaları yönünden istismar eden Avrupa Devletleri, bu dönemde maddi olarak çok güçlenmişlerdi ve Osmanlı Devleti’nin her türlü zaafından istifade ederek kendilerine yakın cemaatleri (Protestan ve Katolikler vb.) kapitülâsyonlardan faydalandırarak taraflarına çekmeye çalışıyorlardı.43
Avrupalıların iç işlerine müdahale edebilmek sebebiyle Osmanlı’ya kabul ettirmek istediği bir çok haksız isteğe karşı olumsuz cevaplar alınca bir çok sürtüşme de doğmaya başladı. Bu politikalar sebebiyle çıkan sürtüşmeler ABD’de Osmanlı İmparatorluğu hakkında olumsuz düşünceler oluşmasına yol açtı.44 Sultan Abdülaziz döneminde başlayan, misyonerleri sadece Anadolu ve Rumeli ve Arap ülkelerinde de kontrol altına alma siyaseti ve ayrıca Mısır’ın başına getirdiği Hidiv İsmail Paşa’nın, misyonerlerle mücadele etmesi, Avrupa ve Amerika’da büyük tepkiyle karşılandı. Bu ilk tepkiler sonucunda Beyrut’ta açılan misyoner okullarının kapanışı batılıları adeta bir ittifak içine soktu.45
1824’ten 1886’ya kadar İmparatorluktaki Amerikan eğitim kurumlarının sayısı 400’e yaklaştı. Bunlar çoğunlukla 1830’lar ve 1840’larda kurulmuştu ve ruhsatsız olarak faaliyetlerini sürdürüyorlardı. 1869’da Osmanlı Devleti’nin eğitimi düzene sokmak için “Maarif Nizamnamesi” adında bir yönetmelik çıkarttı. Bu nizamnamenin 129. Maddesine46 göre yabancı okulların ruhsatsız çalışması mümkün değildi ve ruhsat almaları gerekiyordu. Buna rağmen bir çok okul ancak 1880’ler ve 1890’larda ruhsat almışlardır ve devletin bu konuda ciddi bir müdahalesine de rastlanmamıştır.47
Müslümanları Hıristiyan yapmak için Osmanlı Devleti’ne gelmiş olan Amerikalı misyonerler, Müslümanları Hıristiyanlaştırmanın devletin kanunları ve dinin kuralları gereği zor olduğunu görünce adeta Hıristiyanları tekrar Hıristiyan yapmak yani mezheplerini değiştirerek kendilerine daha yakın bir hale getirmek şekline dönüşen bir role büründüler. Bu sebeple başlıca uğraşı alanları azınlıklar olmuştur.48
İmparatorluğun her kesiminden insanın eğitim ihtiyacı artmıştı. İmparatorluk 19. yüzyılda yapısal bir değişim içindeydi. Tanzimat bir anlamda bu değişimin ve bu değişimi yönlendirebilme özleminin sonucuydu. Tanzimat, eğitime çok önem veriyordu. Ayrıca Protestanların kendi kiliselerine kavuşmaları, Ermenilerin, Amerikan misyoner okullarına olan talebini artırdı. 1870’lere gelindiğinde ABCFM yönetimi yerli Hıristiyan unsurların da yönetiminde söz sahibi olacağı bir yüksek okul örgütlenme modeli geliştiriyordu.49
İşte Anadolu’daki yüksek okullar bu modele uygun olarak kuruldular. En önemli Protestan kolejleri Beyrut ve İstanbul’da açıldı. Okullar, matbaa, hastane ve yardım kuruluşları ile hızlı bir Protestanlaştırma çalışması yanında azınlıkları etkileyerek onların Osmanlı’dan kopmaları sağlanıyordu. İstanbul’daki Robert Kolejin 1863-1903 tarihleri arasındaki mezunlarının çoğu, Bulgar öğrencilerdi. Yine kolejin ilk Bulgar mezunlarından beşi, Bulgaristan’da başbakanlık görevinde bulunmuşlardır.50
Sekiz misyonerin imzasını taşıyan 30 ocak 1857 tarihli bir mektupta, Bulgaristan Protestanlaştırılmadan Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan işin tamamlanmış sayılamayacağı çünkü Ermenilerin en iyi ihtimalle imparatorluk ahalisinin 1/20 sinden çok olmadıklarını belirtiyorlardı.
Bulgaristan’ın kurtarılması davasını ilk başlatan misyoner Robert Kolej’in kurucusu Cyrus Hamlin olmuştur.51
Robert Kolej’in Bulgarlar için üstlendiği görevi Araplar için Beyrut’ta Amerikan Koleji üstlendi. 1886’da Beyrut’ta açılmış olan Protestan Koleji, bölgenin Osmanlılardan koparılmasında rol oynadı.52
Ayrıca Amerikalı misyoner Jones King, Yunan Kilisesine hayatiyet kazandırmak için yıllarca çalıştı.53 Osmanlı tebaası olan Bulgarlar ve Ermeniler arasında 1810 yılına kadar bağımsızlık arzusu yoktu. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki azınlıklar önce misyoner okulları aracılığıyla Avrupa devletlerinin etkisi altında kalmışlar sonra karşılıklı çıkar ilişkisi ve dayanışma içinde tam bir himayeye girmişler, o devletlerin siyasi görüşleri doğrultusunda hareket ederek Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde siyasi çalışmalarda bulunmuşlardır.54 Yüzyıllardır Osmanlı egemenliğinde kalmış bu toplumlar, Fransız İhtilali’nden sonra dünyayı saran bu akımın etkisi ile artık gerileme dönemine girmiş imparatorluk yönetimine karşı ayaklanmaya başlamışlardı.
Milliyetçilik fikri, Avrupa ulusları arasında gelişirken onlar bu akımı bir silah olarak kullanmaya başladılar. Ermeniler, Türklerin anavatanı üzerinde ve yaygın biçimde yaşıyorlardı. Ermeni ayaklanması da bu topraklardan ödün ister biçimde gelişecek ve Osmanlı’yı yıkması kesin olacaktı.55 Misyonerler çalışmalarında öylesine başarılı oldular ki 1848 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti, mezhep değiştirerek belli bir sayıya ulaşan Protestanları ayrı bir cemaat olarak tanımak zorunda kaldı.56 Açılan okullar Ermeniler arasında Türk düşmanlığı oluşturmaya yetti.
Geçmiş olaylar çok kısa süre içinde Avrupa Türkiye’sinde çok ciddi siyasal değişikliklerin olabileceğini gösteriyordu. O kadar ki; 1876-1878 yılları arasında terör ve karışıklık nedeniyle misyonerlerin faaliyet göstermeleri bile güçleşti. Misyoner okulları zaptiyelerce korundu ve Amerikalı misyonerler Türk subaylarına sığındılar. Bu denetim altına alma politikası ve tepkilere rağmen misyoner faaliyetleri 1890’larda Selanik ve Manastır’ı da kapsayan genişçe bir alana yayılmıştı.57
Osmanlı Devleti, 1869’dan itibaren her türlü yabancı okulu, bu arada Amerikan misyoner okullarını da daha yakından izlemeye başlamıştı. Dolayısıyla Amerikan okulları, Türk-Amerikan ilişkilerinde sürekli sürtüşme konusu olmuştur. Özellikle 1890’lı yılların ortalarından itibaren baş gösteren Ermeni olaylarının merkez üssü misyoner okulları olmuş ve birçoğu da zarar görmüştür.58 Amerika tazminat talebinde bulunup adeta Osmanlı’yı tehdit ettiği için de bu okullar Türk-Amerikan sürtüşmesinin temelini oluşturmaya başlamıştır.59
Sadece Ermenilerle yetinmeyen Amerikalılar, Rumları da teşkilatlandırmaya devam ettiler. Bu çeşit faaliyetlere örnek, Merzifon Amerikan Koleji binasında Rum-Pontus teşkilatının kurulmasıdır. Merzifon Pontus teşkilatından birinin bir Yunanlıya yazdığı mektupta teşkilatın faaliyete geçmek üzere olduğu, Yunanistan’dan imdat bekledikleri ve kullandıkları binanın Merzifon Amerikan Koleji binası olduğu belirtilmiştir.60 Aynı şekilde Anadolu’da kurulmuş olan Harput’taki Fırat Koleji ve onun etrafa dağılmış olan şubeleriyle (Harput ve çevresinde Amerikalıların seksen üç tane okulları mevcuttur) 61

Antep’te kurulmuş olan Merkezi Türkiye Koleji Ermenilerin Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarında büyük rol oynamış ve adeta Ermeni ihtilalcilerin buralardan yetişen kişilerden oluştuğu gözlenmiştir.
19. yüzyılda Türk-Ermeni ilişkilerinde başlayan zıtlaşmanın türlü dış etkenler ürünü olduğu tarihî bir gerçektir. Bu dış etkenlerin başında Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasından yararlanan emperyalist batılı devletlerin sömürgeci emellerle Osmanlı topraklarına göz dikmeleri gelir.62
American Board ve diğer misyoner teşkilatlarının bu derece etkin ve yoğun çalışmaları sonucunda 1880’lerden itibaren ABD’ye Ortadoğu ve Anadolu’da ekonomik, sosyal ve kültürel bir hayat sahası oluşturmada aracı rol oynadığı gözden kaçmayacak bir gerçektir.63 Bu gerçeği hissetmiş olan Batılı devletler her yönüyle misyonerlerine sahip çıkmayı da ihmal etmemişlerdir. Bu cümleden olmak üzere misyonerler bu hususu kendi faydalarına oldukça iyi kullanmışlardır. Misyonerler bir çok şikayette bulunarak devletlerinin kendilerine daha fazla yardımcı olmalarını istemişlerdir. Kendileriyle ilgili olaylarda Osmanlı yönetimine baskı yapılması için her türlü imkandan yararlanmışlardır ve misyonerler kendilerine bu desteği sağlamak için yalan propagandalara başvurmuşlardır. Bundan etkilenen yöneticiler de genellikle yönetime gelmeden bir Türk düşmanı olarak motive etmişlerdir. Bunun en iyi örneklerinden bir tanesi de 1901 yılında başkan seçilen Theodore Roosevelt, daha 1898 yılında şunları söylemiştir; “dünyada herkesten önce ezmek istediğim iki güç İspanya ve Türkiye’dir”.64
Amerikan misyonerlerinin yoğunlaştığı yörelerde ABD, Konsolosluklar kurarak, bu konsolosluklar eliyle, misyonerlerinin faaliyetlerine destek olmak için teşebbüslerde bulunmuş ve Osmanlı Devleti ile sıkı bir pazarlığa girmiştir. ABD Konsoloslukları kuruldukları bütün bölgelerde yoğun siyasi faaliyetlerin içine girmişlerdir. Osmanlı Hükümeti bu faaliyetlerden dolayı bir süre sonra rahatsızlık duymuş ve konsoloslukların sayısının artmasını istememiştir. Buna rağmen daha önce vermiş olduğu imtiyazlar sebebiyle özellikle Doğu Anadolu’da Konsolosluklar açılmasına engel olamamıştır.65
Konsolosluklar, ABD vatandaşlığına geçiş, vatandaşların haklarının korunması, Ermenilerin ABD’ye göçlerini kolaylaştırmak konusunda ellerinden gelen bütün gayreti göstermişlerdir. Doğu Anadolu’daki Amerikan Konsoloslukları, Amerika’ya göç için yapılacak bir çok işin halledilmesinde her türlü kolaylığı sağlamışlardır. 1869’dan sonraki ABD vatandaşlığına geçişlere Türk Hükümeti kolayca izin vermemekteydi, vatandaşlığa geçmiş bulunanlar da bunu Osmanlı Hükümetinden saklıyorlardı, konsolosluklar bu gizlice tabiiyet değiştirme olayını gerçekleştiriyorlardı.66 Bu sebeple bölgedeki Amerikan nüfuzunu pekiştirmek ve Amerikan idealini yaymak için misyonerler ve Ermeniler ve onların koruyuculuğunu yapan konsolosluklar Amerika’nın Ortadoğu politikasında kullandığı önemli unsurlar olmuşlardır67 Bir çok Amerikan Konsolosluğunda misyonerler görev almış, konsolos vekili veya yardımcılığını genellikle misyonerler üstlenmiştir. Yardımcı eleman olarak da genellikle Ermeni veya Rumlar tercih edilmiştir.68

Amerikalı misyoner ve konsoloslukların faaliyetlerinin sadece Ermenilere yönelik bir olay olduğunu söylemek mümkün değildir. Müslümanlar üzerinde de etkili olmuş hem ayrılık ruhu hem de Amerikan değerlerine özenti duyulmuştur. 1875’li yıllarda Osmanlı topraklarından Kuzey Amerika’ya başlayan kitleler halindeki Müslüman göçünün en önemli nedenleri arasında Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan Okulları’nın faaliyetleri gelmektedir. Bu okulların öğrencileri genellikle varlıklı ailelerin çocuklarıydı ve bu okullardan mezun olduktan sonra aileleri ile yüksek öğrenim için Amerika’ya gidiyorlardı.69 Amerika’ya giden bu ilk gurubun asıl amacının bol para kazanıp iyi bir gelecek elde etmek olduğu bilinmektedir.
Yetişmiş bir çok Ermeni genci de Amerika’ya gönderilerek orada daha ileri eğitim görmeleri de sağlanıyordu. Bu gençlerin pek çoğu Amerika’da Amerikan vatandaşlığına geçerek İmparatorluğa geri geliyor, Osmanlı topraklarında Amerikan vatandaşı olmanın dokunulmazlığı içinde kendi halklarına özgürlük propagandası yapıyor, gördüklerini anlatarak devletten reformlar istemeye yönelttiriliyorlardı. Çok geçmeden Osmanlı imparatorluğunda artık bilinçlenmiş bir Ermeni toplumu olduğunu gösteren en büyük kanıt ise 1863’te hazırlanan ve imparatorluk tarafından onaylanan Ermeni anayasası oldu.70 Bu gelişmelerden rahatsız olan sadece devlet yöneticileri değil, Ermeni Gregoryen yöneticileri de rahatsız olmuş ve bunu bir çok defa dile getirmişlerdir.71
Her memleketin misyoner müesseseleri aynı zamanda Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyan gençlere kendi milletlerinin ve devletlerinin nüfuzlarını tesis ederken,72 bunu daha iyi yürütebilmek düşüncesiyle onlara mali ve ticari müesseselerinde de iş bulmaya gayret gösteriyorlardı. Bu sayede hem kendilerine yakın gurubun güvenini kazanacak hem de o Hıristiyan gurubun sosyal yönden üstün bir duruma gelmesini sağlayacaktı. Bu durum Hıristiyanlarda da bir beklenti yarattı ve daha iyi bir sosyal hayat için bilhassa Amerika’ya giderek iş imkanı aramaya başladılar. Bu hareket zaman içerisinde Osmanlıya karşı yürütülen politikanın da bir parçası oldu. Özellikle Ermeniler ve Bulgarlar bu suretle az zamanda ihtilalci bir unsur haline sokulmuştur.73
Bu arada Osmanlı topraklarından Amerika’ya göçen Rum ve Ermenilerin Türkler aleyhine çalışmaları Amerikan kamuoyunda Türk düşmanlığı oluşturmaya başladı. Yine Ermeni-Amerikan ilişkilerine ait bir örnek Amerikalı bir profesör olan Mr. Earle’nin “American Missions in the Near East” adlı eserinde şöyle ifade bulmuştur;74
“Amerikan misyoner okullarında Ermeniler dillerini ve tarihsel geleneklerini yeniden üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, toplumsal ve ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar.”
Ermenilerin Doğu Anadolu’dan ABD’ye göçünde, konsoloslukların tam yerleşmelerinden (1901) sonra büyük bir artış oldu. Konsoloslar raporlarında bu büyük çaplı göçün sebebini, Ermenilerin sürekli baskı ve zulme uğramaları olarak göstermişlerdir. Doğu Türkiye misyonunun merkezi olan Harput’taki Amerikan Konsolosu Thomas H. Norton raporunda göç olayına şöyle bir yorum getirmiştir; “insanlar zengin olmak, tehlikelerden uzak kalmak ve çocukları için iyi bir ortam elde etmek istemektedirler ve ancak bu büyük çaplı göç sayesinde dünyanın dikkatini çekme fırsatı
yakalamaktadırlar”.75 Fakat bilinmektedir ki aynı konsolosun çalışma bölgesinden birçok Müslüman da Amerika’ya göç etmiştir. Eğer sadece baskıdan dolayı gayrimüslimler göç etseydi Müslümanların Amerika’ya gitmesi düşünülemezdi. Bu sebeple göçü kolaylaştırmak ve Amerika’da taraftar bulmak düşüncesiyle yapılan propaganda Amerikan kamuoyunu aldatmaktan başka bir şey değildi.76
Amerika’ya göçte Amerikan okullarının etkisi olduğunun en güzel kanıtı şüphesiz en fazla göçün olduğu Harput’ta açılmış olan misyon merkezidir. 1878 de bu misyon merkezinde açılan kolej (Fırat Koleji),77 iyi yetiştirilmiş Ermenilerin iyi bir eğitim almasını sağlamış ve şuurlu öncüler yetiştirmiştir. Bu yetiştirilen öğrenciler ABD’ye götürülmüş ve çoğu Amerikan vatandaşlığına geçirilerek sonra Osmanlı topraklarına geri getirilmiştir. Bu geri gelen öğrenciler de Amerika-Ermeni ittifakının idealleri için çalışmışlardır.78
Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük sarsıntılar içine düştüğü 19. yüzyıl bitiminde artık türlü etkilerle bütünüyle değişik kavramlara sahip olmuş Ermenilerin devlete karşı ayaklanmaları başlamıştı. Huzursuzlukların çok arttığı sırada Türkiye’nin doğusundaki Amerikan kolonisinin zarar görmemesi için çeşitli tedbirler alınmış, Müslüman halkın onlara karşı düşmanca tavır içinde olduğu ifade edilmiş, bu nedenle konsolosluk kadrosunun silahlandırılması için girişimlerde bulunulmuştur.79 Amerikalıların hep Ermeni yanlısı bu tutumlarından sonra Amerikalı misyonerler, Türkler tarafından Ermeni meselesine katkıları dolayısıyla suçlanmışlardır.
Sonraki yıllarda misyoner-Ermeni yakınlaşması bir kat daha artarken Amerika 1896’daki Türk-Ermeni olaylarından sonra Türk sularına, sözde Amerikan yatırımlarını korumak, gerçekte ise Ermenilerin yanında olduğunu göstermek üzere iki savaş gemisini göndererek tarafgirliğini kesin biçimde gösterdi.80 Amerika, devlete başkaldırmış bir unsurun yanında yer almak suretiyle kendi de Osmanlı’ya karşı bir konuma geçti. Amerika’da bu misyonerlerin yayın organlarında ve yine onların yazılarıyla beslenen basında sürekli abartılarak yer verilen Türk-Ermeni olaylarına ilişkin haber ve makalelerle bir Hıristiyan ulusun, Müslüman İmparatorlukta ezilmekte olduğu fikri işlenmiştir. Bulundukları bölgelerde Amerikan çıkarlarını korumak misyonunu üstlenmiş olan konsolosluklar Ermeni ayaklanmasını sanki bir “kutsal savaş”81 gibi desteklediler, yağma ve katliam hareketlerinden sürekli Müslüman halk ve yönetim sorumlu tutulmuştur.
Konsoloslar, Amerika’ya gönderdikleri raporlarda Ermeni İhtilalci liderlerinin mektuplarına yer vererek Amerika’nın direk müdahalesini istemişlerdir. Yine konsolosluk raporlarında, Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet), Ermeni Vilayetleri olarak anılmış ve bu şehirlerin Hıristiyan valilerce yönetilmesi fikri ortaya atılmıştır. Bu isteğin özellikle Bitlis, Sivas, Erzurum, Mamuratül Aziz ve Diyarbakır için, şartları nedeniyle doğal bir hal aldığı savunulmuştur.82
Azınlıkları kışkırtmak ve ayaklandırmak yoluyla konsolosluklar, sömürge kazanma yarışında önemli yere sahip olmuşlardır. Bu veriler ışığında genel bir değerlendirme yapan değerli bir hocamız, “Ermeni sorununun, Ermenilerin başlangıçtan beri Hıristiyan oldukları gözetilerek, bir din sorunu olmadığı, yüzyıllardır Doğu Anadolu’da, Trabzon ve Bağdat, Samsun-Batum ticaretini ellerinde tuttukları ve Türklerden çok daha rahat yaşadıkları açısından bakılınca da ekonomik bir sorun olmadığı ancak İngiliz, Rusya, Fransa ve ABD gibi dünyanın güçlü, emperyalist ülkelerinin kendi politikalarını izleyebilmek için ortaya attıkları bir siyasal sorun olduğu sonucuna erişilmektedir”83 şeklinde güzel bir açıklık getirmiştir. O dönemde atılan düşmanlık tohumları halen Amerika’da Türkiye’ye karşı olan tavrın temelini oluşturmaktadır.
Osmanlı Devleti’ni Amerika’da tanıtma konusunda hükümet, orada yaşayan vatandaşlarından yararlanma yoluna gitti. Ancak az sayıdaki Osmanlı vatandaşları seslerini duyuramadılar. Göçün kolaylaşması, misyonerlere daha fazla para aktarılması için yapılan propagandalar, bu faaliyetleri her zaman engellemiştir. Hatta haklı savunma yapan Osmanlı elçisi, Ermeni Lobisi ve basını tarafından Amerika Hükümetine yapılan baskı sonucu Amerika’dan sürülmüştür.84
1908’de Türkiye’de ihtilalin çıkması, meşrutiyet rejiminin gelmesi Amerikalılar tarafından takdirle karşılandı. İstanbul’daki elçilik 1906’da “büyükelçilik”e yükseltildi ve Amerikalı misyonerler daha rahat hareket etmeye başladılar. Misyonerler bu faaliyetleri sırasında her türlü imkandan faydalanıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Protestan misyoner faaliyetleriyle ilgili büyük boyutlarda bir basım-yayın faaliyetinde bulundukları da bilinmektedir. Hatta ilk geldikleri yıllarda Rumlar ve Ermeniler Türkçe konuştuğu için Rumca harfli Türkçe ve Ermenice harfli Türkçe kitaplar yayınlayarak Rum ve Ermenilere, Ermenice ve Rumca öğretmişlerdir. Yani açık bir ifadeyle Ermenice ve Rumcayı azınlıklar arasında geliştiren Amerikalı misyonerler olmuştur denilebilir. Bu yayın faaliyetleri için başta Malta’da kurulan ilk matbaadan sonra İzmir ve İstanbul’da olmak üzere hemen hemen bütün misyon merkezlerinde birer matbaa kurmuşlardır.85
II. Abdülhamit Dönemi’nde kapatılmış olan misyoner matbaaları da tekrar açılmış ve faaliyetlerine devam etmiştir. Meşrutiyetin ilanıyla daha serbest bir rejimin kurulması iktisadi faaliyetin artmasına zemin hazırladı. Bu defa bazı Amerikalı sermayedarlar Anadolu’da petrol kuyuları işletmek ve demiryolu inşaatı imtiyazını almak için teşebbüse giriştiler. Bunun başında bulunan Amiral Chester 1909’da Türkiye’ye geldi ve incelemeler yaparak proje hazırladı. Bu proje “Chester Projesi” olarak anıldı ve yıllarca tartışıldı.
Aslında yeni yönetim bir denge unsuru olarak Amerika’yı gücendirmemek için bu projeyi imzalamıştır denilebilir. Çünkü daha önce demiryolları ile ilgili verilen imtiyazlar hep Avrupa devletlerine verilmişti. İlginç bir rastlantı (!) Amiral Chester; Amerikan okullarının zarar görmesi sebebiyle Amerika tarafından istenen tazminatı almak üzere İstanbul’a gelen savaş gemisinin de amiraliydi.86 Ancak bu proje imtiyazlar alınmış olmasına rağmen gerçekleştirilememiştir.87
İttihat ve Terakki yönetimi, Amerika ile olan ilişkilerinde daha çok Amerika’yı kendi taraflarına çekebilecek bir politika izlemeye çalışmışlardır. I. Dünya Savaşı başladıktan sonra kapitülasyonları kaldırırken Amerikalıların müesseselerine zarar vermeyeceklerini gösterebilmek düşüncesiyle teminat vermiştir. Hatta Enver Paşa, bu teminatının bir göstergesi olarak da, Kapitülasyonların kaldırıldığı 1 Ekim 1914 tarihinde, elçi Morgenthau ile beraber Robert Kolej’e giderek kendi kardeşi, Şeyhül İslâm’ın iki oğlu ve Şehremini’nin oğlu için (yaşları küçük olduklarından dolayı) özel olarak kurulan sınıfın açılış törenine katılmıştır.88
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra da Amerikalılara dokunulmamış, bütün faaliyetleri devam etmiştir. Fakat Amerikalı misyonerler eski alışkanlıklarını devam ettirerek, düşmanla işbirliği yapan Ermenilerle ilgilenmeye ve onlara yardımcı olmaya ve korumaya çalışmışlardır. Hatta sefalete düşen Türk çocuklarını da himayeleri altına alarak Hıristiyan yapmayı dahi başarmışlardır.89 Aynı zamanda misyonerler Urfa’da olduğu gibi isyan çıkaran Ermenilerle işbirliği içine girerek daha da ileri gitmiş Amerikan yetimhanesini karargah haline getirerek silahlanmışlardır. Binadan, teslim ol çağrısına ateşle karşılık verilmiştir.90 Amerikalı misyonerler kovuluncaya kadar bulundukları bölgelerden ayrılmayıp çalışmaya devam etmişlerdir. Ermenilerin yaptığı terör hareketini görmeden adeta onlarla beraber savaşan bu misyonerler tehcire91 de karşı çıkmışlar ve yalan yanlış raporlar düzenleyerek dünya kamuoyunu etkilemeye çalışmışlardır. Önce Ermenilerin Amerikan vatandaşlığına geçmiş olanlar ve ailelerine sonra Protestanları sonra da diğerlerini tehcirden kurtarmak için çaba sarf etmişlerdir.
Düzenli bir şekilde göç ettirilen Ermenileri adeta soykırım yapılıyormuş gibi göstermiş, bir dereceye kadar bunları bu hale biz getirdik psikolojisini de yenmeye çalışmışlardır. Kendilerinin tehcir sırasında Anadolu’da bulunmaları sebebiyle tehciri takip edebilme imkanları vardı. Amerikan müessese ve konsoloslukları da faaliyetlerine devam ediyorlardı. Fakat alışkanlık bu ya hiçbir olayı kendileri görmemiş gibi “duydum, anlattılar” ifadeleriyle sahte rapor tanzim etmeyi sürdürdüler. Amerikan Harput konsolosluk görevlisi yıllar sonra yazdığı bir makalede, tehcir edilenlerle ilgili hatıralarında; Erzurum’dan Elazığ’a kadar tehcir kafilesiyle gelenleri gördüklerini ve ilgilendiğini belirttikten sonra, “duyduğuma göre bunlar Elazığ’dan çıktıktan sonra öldürülmüşler” şeklinde bir yorum yapmıştır.92
Hatta aynı konsoloslar Ermenilerin kıymetli mallarını, altınlarını, bono ve sigorta poliçelerini kendilerine teslim ettiklerini de söylemektedirler. Şimdi bu konsolosluk görevlisinin sahte raporlarıyla Ermeni meselesi ve tehcirini sorgularken acaba akıllarına hiç gelmez mi ki, kasa dolusu altın, para ve kıymetli kağıdı nerelere harcadın veya gönderdin diye sorulabileceği.93
Misyoner ve konsoloslar savaş boyunca yetimhane, okul, hastane ve diğer müesseselerinde faaliyetlerine devam ettiler ve adeta bir casus gibi şifrelerle yazışarak bilgi aktarmaya da gayret gösterdiler.94
Amerika’nın Almanya’ya savaş ilan etmesiyle Osmanlı-Amerikan ilişkileri gerginleşmiş, birbirlerine savaş ilan etmemiş olsalar da Türk-Amerikan ilişkileri 1917 baharında kesilmiştir. Osmanlı, Almanya’nın müttefikiydi bu nedenle bu devletle normal ilişkilerini sürdüremezdi. İki devlet arasında savaş hali doğmamış ancak ilişkiler gerilmişti. Savaş sırasında Amerika’yı karşı tarafa almamak için olsa gerek Amerikalı misyonerlerin müesseselerine dokunulmamıştır. Fakat misyonerlerin bir kısmı savaş sebebiyle bir kısmı da yetkililerin isteği ile müesseselere sahip çıkacak bir kaç nöbetçi bırakarak ayrılmaya başladılar.95
Savaş boyunca sadece ordunun ihtiyaç duyduğu özellikle hastanelerin bir bölümüne ve okullardan da bina ihtiyacına göre misyonerlerin binalarına el konuldu. Amerikalı misyonerler askerler arasında da Hıristiyanlık propagandası yapmayı ihmal etmeyerek faaliyetlerine devam ettiler.96 Bir müddet sonra Amerika’nın savaşa girmesinden rahatsızlık duyan misyonerler birer birer Anadolu’yu terk ettiler.
Osmanlı Devleti, savaşta yenilgiyi kabul edip, 1918 Mondros Mütarekesi’ni imzalaması üzerine Amerikalılar tekrar Türkiye’ye temsilci göndermeye karar verdi. Türkiye’de görevlendirilen ilk Amerikan temsilcisi Lewis Heck adlı bir diplomat oldu. Bu ilk diplomat Aralık 1918’de göreve başladı ve Türkiye’nin iç durumu hakkında raporlar hazırlayarak merkezine bilgi aktardı. Anadolu’dan alınan bilgilerin yetersiz kaldığını Amerikan konsoloslarının görevlerinin başına dönmeleri gerektiğini ifade etti. Hiç olmazsa İzmir, Sivas, Adana, Halep gibi yerlerde Amerikan konsoloslukları açılmasını öneriyordu. Yine Aralık 1918’de Amerika’nın Doğu Akdeniz donanması komutanı Tuğamiral Mark Lambert Bristol İstanbul’a yollandı.97
Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ile geri dönen misyonerler bir müddet daha faaliyetlerine devam ettiler fakat umdukları ilgiyi bulamadılar. Çünkü yerli halktan tepki görüyorlardı. Özellikle bu dönemde yardım heyetleri daha ağırlık kazandı. Çünkü Anadolu adeta perişan bir durumdaydı. Bu sebepler Amerikalı misyonerler için iyi bir çalışma sahası olabilirdi. Yardım adı altında Ermenilere ulaşmayı da umuyorlardı. İşgal bölgelerinde daha rahat hareket edebiliyorlardı. Amerika’dan gelen milyon dolarlık malzemeler dağıtılıyordu. Dağıtılan malzemeler arasında röntgen makineleri dahi vardı.98
Aslında işgal güçleriyle de işbirliği yapan bu misyonerler kısa zamanda Kuvva-i Milliye’nin iyi niyetinden de faydalanarak faaliyetlerini yürütüyorlardı. Hatta Atatürk, Amerikan yardım heyetlerine iyi davranılması ve yardımcı olunması için talimat dahi vermişti.99 Hatta Amerika Şark-Karib Muavenet Heyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile direk temasa dahi geçmiş, Ankara’da bir temsilcilik dahi açılmıştı.100 Misyonerlerin en çok başımızı ağrıttıkları yerlerden biri olan Merzifon’da, şartlara uymak kaydıyla, Ermeni ve Rum çocukların barınabilmesi gayesiyle yetimhane açılması için meclis kararı dahi alınmıştır. 101 Bu yardım heyetlerine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından insancıl duygularla binalar tahsis edilmiştir. 102 Bu kadar ince düşünceye rağmen Amerika, meclisle direk olarak temas etmeye pek yanaşmamış hatta halen daha Ermeniler için bir yurt yaratmak için çaba arayışlarına devam etmiştir.
Türk-Amerikan ilişkilerinde bir döneme damgasını vuran bir diğer olay ise Wilson Prensipleri olarak adlandırdığımız Başkan Woodrow Wilson’un 1918 yılı başında açıkladığı 14 ilkeden, Türklerle ilgili 12. maddesinin siyasete getirdiği anlayıştır. Aslında bu madde “Misak-ı Milli” nin uluslararası alanda meşruluğu için önemli bir belgedir. Bu ilke şunları ifade ediyordu; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan bölümlerinin güvenceli egemenliği sağlanmalı”. Aslında Wilson kendi koyduğu kurallara Türklerin lehine olduğu için kendi dahi uymakta güçlük çekiyordu.
Başkan Wilson, kendi koyduğu ilkelere muhalefet ederek Anadolu’da bir Ermenistan yurdu kurulmasına ve üstelik İngiltere’nin ısrarı üzerine de Yunanistan’ın Batı Anadolu’yu istilasına rıza göstermişti.103 Amerika Cumhurbaşkanı Wilson, her millete karşı barışçı bir siyaset takip etmeyi ve her devletle iyi geçinmeği amaç edinmekle beraber, Amerika’dan çıkarı olan devletler, yaptıkları propagandalar ile Başkan Wilson’u barışçı siyasetten saptırmaya muvaffak oldular, hatta Wilson yapılan propagandaların o kadar tesiri altında kalmıştı ki Türklere karşı olan olumsuz tutumunu Paris Barış Konferansı’nda da sürdürdü.104
Amerika mütareke döneminde yine ikili oynamaya devam ediyordu. Her ne kadar müttefikleri kadar kötü düşünmese de kendi politikası ve diğer Batılı devletlerin amaçlarını öğrenerek, milli mücadele ve liderleriyle ilgili fikir oluşmasını bekliyordu. Aynı zamanda Ermeni meselesi ile ilgili sonuçları da görmek istiyordu.105 Yıllar boyunca yanlış yönlendirilen ve hazırlanan sahte rapor ve propagandalar sayesinde Amerika’da oluşan düşünce, Doğu Anadolu’da bir Ermeni çoğunluğun mevcudiyetiydi. Bu sebeple Mondros’tan hemen sonra Wilson bunun için harekete geçti.
20. Asrın başlarına gelindiğinde, Türkiye’nin Doğu Bölgesinde Amerikalı misyonerlerin yıllardan beri hayalini kurduğu kendi okullarından yetişmiş Ermeniler tarafından yönetilen bir Ermenistan fikri Amerikan yönetimi tarafından da gündeme getirildi ve Türkler için general James G. Harbord’ın (Harbord, Avrupa’daki Amerikan kuvvetlerinin kurmay başkanıdır) “Ermenistan mandası” konusunda 46 kişilik bir heyetle Doğu Anadolu ve Kafkasya’da yaptığı inceleme gezisi başladı. 22 Eylül 1919 günü Sivas’ta, Atatürk’le yaptığı 2-3 saatlik görüşme de Harbord’a yeni Türkiye’nin liderini tanıma fırsatını sağladı. Fransa’dan İstanbul’a bir savaş gemisi ile gelen Harbord, oradan Adana’ya geçmiş ve Anadolu gezisine başlamıştır.106
Amerika tarafından hazırlanan muhtıraya göre Doğu Anadolu’dan Ermenilere, azınlıkta oldukları bölgenin verilmesi öngörülüyordu. Ekonomik sıkıntı çekmesinler diye de petrolün bulunduğu ve Türk ve Araplarla meskun Mezopotamya’nın Ermenilerin ekonomik çıkarlarına tahsis edilmesi düşünülmekteydi. Bu muhtıranın gönderilmesinden sonra Amerikan Misyonu, Harbord ile görüşerek tavsiyelerini almıştır.107 Harbord’un raporunda asıl zorluğun Ermenilere verilecek bölgede bulunanların kovularak orada güven sağlamaktı. Bu sırada İngiltere, Kafkaslar’dan kuvvetlerini çekmeye başladı. Bu, Ermenistan sorununun tek başına Amerika’nın sırtına yüklenmesi demekti. İngiltere’nin kurnazca oyunu, Kafkaslardan çekilmesi ile kendisinin cesaret edemediğini Amerika’nın üstüne yıkmasıydı. Bunun üzerine Harbord, bunun çok zor bir iş olduğunu raporunda bahsetmişti.108 Aslıda Amerika’ya geçmiş olsun demek gerekiyor. Çünkü, liderini bulmuş birlik olmuş Türk milletiyle böyle bir mücadeleye girseydi belki de yıllar öncesinden Vietnam sendromu yerine Anadolu sendromu ile karşı karşıya gelecekti.

Amerika yıllardan beri uyguladığı oyunu Ankara ile ikili ilişkilere geçerken de uygulamıştır. Ankara temasa geçmek yerine İstanbul’daki temsilcisi Amiral Bristol, kanalıyla yarı resmi bir sıfatla onun temsilcisini Samsun’a göndererek ilişki kurmaya çalışır. Ermeni meselesi ekonomik yönleri yanında ve siyasi bir gelişmeydi. Fakat Anadolu’daki ekonomik çıkarlar şüphesiz daha önemliydi. Bu sebeple gayri resmi veya yarı resmi temaslarla İstanbul’la birlikte Ankara’yı da ihmal etmek istemiyordu.
Fakat bu sefer umduğunu bulamamıştı. Çünkü Ankara, milli bir dış politika ve milli bir meclisin aldığı kararla kapitülasyonların kalktığını, Sevr’in sayılmadığını ve resmi bir antlaşma şartıyla temas kurulmasını istiyordu.109
Amerika geç kaldıkça ticaretinde düşüş gözleniyordu ve bu arada Amerika’dan ticaret yapmak üzere bir çok sermayedar akın akın Anadolu’ya gelmeye başlamıştı.110 Amiral Bristol’un ikili oyunları ve Amerika’nın iç politik dengeleri ve kongresinin Ermenilerle ilgili düşünceleri Amerika’nın beklemesine sebep oluyordu. Bu arada adeta Amerika’nın hayallerine su serpecek Chester Projesi yeniden gündeme gelmişti. T. B. M. M.’nin bu antlaşmayı imzalanmasında şüphesiz Lozan’da taraftar bulmakta yatıyordu.111
Sakarya Zaferi, Türkler tarafından kazanıldıktan sonra Amerika artık Ankara Hükümeti’ne uzak kalamayacağını anladı. Amerika’da Türk düşmanlığı kampanyasını yürütenler Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Amerikan ilişkilerinin kurulmasını engelleyen başlıca etken olmuşlar, aynı zamanda Türkiye ile Amerika arasında Lozan’da imzalanan antlaşmaya karşı da savaş açmışlardı.112
Lozan Konferansı’nın ikinci döneminde İsmet Paşa, bir Türk-Amerikan antlaşması için ikili görüşmelere başlanmasını istedi ancak, Amerika bu konuda ağır davrandı. Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan iki hafta sonra Türk-Amerikan ikili antlaşmaları imzalandı. Amerika ile iki antlaşma imzalandı; birincisi dostluk ve ticaret antlaşması ikincisi suçluların iadesi idi. Bu antlaşmanın birinci maddesi Türkiye ile ABD arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngörüyordu. İkinci madde tüm kapitülasyonların kaldırıldığını belirtiyordu. Üçüncü ve sekizinci maddeler Türk-Amerikan yurttaşlarının karşılıklı yerleşme, oturma vb. durumlarını düzenliyordu. Dokuzuncu madde ile taraflar birbirine en çok gözetilen ülke statüsünü tanıyorlardı. Türkiye’deki Amerikan okulları, yardım kurumları, hastaneleri, misyonları Türk kanunları çerçevesinde çalışmalarını sürdürebileceklerdi.113
Antlaşma imzalanır imzalanmaz Amerika’daki Türk düşmanları, antlaşmanın aleyhinde kampanya başlattılar. Mütareke yıllarında “Ermenistan Bağımsızlığı İçin Amerikan Komitesi” adıyla faaliyet göstermiş olan örgüt bu kez “Lozan Antlaşması’na Karşıt Amerikan Komitesi” adını aldı.114
Amerika’da Türk düşmanlığı kampanyasının bayraktarlığını yapanlardan biri de Amerika’nın eski İstanbul Büyükelçisi Henry Morganthav idi. 115 Lozan Barış Konferansı sırasında Türklere karşı silah kullanılmasını savunuyor ve 10 Ocak 1923 günü The New York Times’de şunları yazıyordu;

“400 yıldır Türkleri Avrupa’dan kovmak için çaba harcayan Avrupalılar için Lozan, çok acı bir ders olmuştur. Türklerin Avrupa’dan kovulmaları şöyle dursun Avrupalıların Türkiye’den kovulacağı anlaşılmaktadır”116
“Türkiye’de bugüne dek meydana gelen katliamlar bilinçli olarak yapılmıştır. Türklerin amacı, toprakları üzerinde yaşayan azınlıkları ortadan kaldırmaktır”
Bu kampanyanın Amerikan Senatosu’ndaki ateşli sözcüsü olan William H. King’de 2 Şubat 1922’de yaptığı konuşmada Sevr’in zorla uygulanmasını istiyor ve “dini, siyasi ve insani hakların korunmasından yana olan tüm örgütlerimizle Mustafa Kemal denen haydudun vahşet ve zulmüne karşı çıkmalıyız117” diyordu.
Amerika’nın Lozan’da imzalanmış olduğu antlaşma yürürlüğe girmese de TBMM yeni bir antlaşma yapılıncaya kadar bu antlaşmanın kurallarına uymayı Amerika’yı mecbur bırakmak istiyordu. Resmi ilişkilere iç politika kaygısı, propagandalar sebebiyle cesaret edemeyen Amerika milli bir politika uygulayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de ikili oynuyordu.
Fakat bu sefer umduğu tavizi bulamamıştı. Hatta Amerika’nın kapitülasyonların kaldırılması sebebiyle uyması gereken kurallara uymayınca hemen tepki gösteriliyor yeni bir antlaşma yapılıncaya kadar da Lozan’da imzalanan antlaşmaya atıf yapılarak Amerikan yetkililerine bildiriliyordu. Bununla ilgili güzel bir örnek de izinsiz olarak boğazları geçerek tophane önlerine demirleyen Iskarpiyon adlı Amerikan Yatı’nın izinsiz gelmesi ikaz edilerek, Lozan’da imzalanan antlaşmayla kapitülasyonların kaldırıldığını kabul edildiği ve bu sebeple izin alması gerektiğinin bildirilmesi gösterilebilir. 118
Türk-Amerikan ilişkilerinin başlamasını engellemek için kampanyayı yürütenler, başta kapitülâsyonların kaldırılmasına ve Ermenilere istediklerinin verilmemesine karşı çıkıyorlardı. Bunlara karşılık Londra’daki Türk Teavün Cemiyeti bir broşür yayınladı. Burada şunlar ifade edildi; antlaşmanın onaylanması Türkiye ile Amerika arasında normal ilişkilerin kurulmasının en kısa yoluydu. Yeni Türk demokrasisi ile antlaşması bulunmayan tek ülke Amerika’dır. Bu durum Türkiye’deki Amerikan çıkarlarına ters düşmektedir. Kapitülâsyonlar yalnız Türkiye’ye zarar vermemiş ırklar arasında da çatışmalara yol açmıştır.119 Amerika TBMM.’ Ye karşı da kendi iç politikası gereği ikili oyununu devam ettirdi. Amerikan Kabinesi düşman lobilerin ve basının etkisine boyun eğerek Lozan’da imzalanan antlaşmayı 18 Ocak 1927’de 3’te 2 oy çokluğu sağlanamadığı için veto edildi.
Amerika menfaatlerinin zedeleneceğini bildiği için aynı gün Dışişleri Bakanı İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol’u arayarak Ankara’ya göndermiş ve Antlaşmanın reddedilmesinin Amerika’nın Türkiye ile dostluk ilişkilerinin kurulmaması istenmediği anlamına gelmemesini ve Ankara ile nota teatisi suretiyle münasebet kurulmak istediğini belirtmiştir.
Türk yetkililer, nota teatilerine ikinci bir antlaşma yapılıncaya kadar Lozan’daki antlaşmayı koymak şartıyla (Modus Vivendi) hazırlanabileceğinde ısrar ederek resmiyet kazandırmaya özen göstermiş ve karşılıklı notalar hazırlanmıştır. 120

17 Şubat 1927 günü imzalanan notalarla 10 yıllık aradan sonra Türk-Amerikan ilişkileri yeniden düzenlendi.121 Lozan’da Osmanlı Devleti ile antlaşma imzalayan Joseph Grew, Türkiye’ye elçi olarak atandı.122 Türkiye ise Washington büyükelçiliğine İstanbul mebusu Ahmet Muhtar Bey’i tayin etmiştir.123 1 Ekim 1929 yılında da Türkiye ile Amerika arasında “Ticaret ve Seyrü Sefain Antlaşması” imzalanmıştır.124
Cumhuriyet Türkiyesi’nde faaliyetlerine devam etmek isteyen misyonerler Osmanlı dönemindeki rahatlığı bulamadılar. Yeni Türkiye milli ve laik özellikler taşıyordu. Lozan Antlaşması ile kapitülasyonlar kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat ile yabancı okullar disiplin altına alınmıştır.125 Lozan Antlaşması’yla kapitülasyonlar kaldırılınca da misyonerler, eskisi kadar rahat hareket edemedikleri için bir çok okullarını kapattılar. Hatta bu okulların Anadolu’daki binaları TBMM tarafından satın alınması için bir kararname dahi çıkarıldı. 126
Türk-Amerikan ilişkileri esasen 1865’e kadar zikredilen seviyede geçmiş, ancak bu tarihten itibaren ABD’nin iç savaştan sonra Monroe Doktrini’ni terk etmesi neticesinde Avrupa ve dünya siyaseti ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Öte yandan dünya, Avrupa Devletleri tarafından hızlı bir şekilde sömürgeleştirilmeye başlanmış, bu suretle Avrupa, ABD aleyhine bir gelişme göstermişti. ABD sömürgecilik faaliyetlerinde geri kalacağı düşüncesiyle hızlı bir sömürgecilik faaliyetine girişmiştir.
Böylece bir yandan yeni sömürge alanları elde ederken bir yandan da Avrupa’ya karşı bir denge kuracaktı. Artık ABD’nin dünya siyasetinden uzak, sadece Amerika ile sınırlı bir politika izlemesi mümkün değildi. Bu uğurda ne yapması gerekiyorsa yapmaya başladı. ABD. menfaatleri her şeyin önüne geçti. ABD-Türk ilişkilerine de bu nazarla bakmak ve değerlendirmek yerinde olur.
Sonuç olarak Türkiye ile ABD arasında başlayan ilişki, ilk yıllardan itibaren Amerika’nın ikili oyunlarıyla yürümüştür. Amerika ile Osmanlı devleti arasında yapılan ilk antlaşma, gizli maddesi Amerika tarafından İngiltere’yi kızdırmamak için kabul edilmediği halde yürürlüğe girmiş fakat Osmanlı’dan tepki görmemek için de gemicilikte usta iki kişiyi Osmanlı ülkesine göndermiştir. Antlaşmanın gereği olarak Osmanlı yönetimi Amerikan Büyükelçiliği açılmasını beklerken maslahatgüzarlıkla yetinmiştir.
Amerika, silah satışlarını artırmak gayesiyle maslahatgüzarlığını büyük elçiliğe yükseltmiş hem de bu şekilde Osmanlı’yı taltif ettiğini düşünmüştür. Misyonerlerini göndererek nüfuz kurduğu bölgelerde ticaretini artırmış, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışan, azınlıkları kışkırtmak yoluyla bölücülük yapan misyonerleri kovmak için alınan tedbirlere engeller çıkarmıştır.
Amerikan menfaatlerini sağlamak ve korumak için vatandaşlarının sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olan bölgelerde, misyonerleri sayesinde tesis ettiği nüfuzu sebebiyle Doğu Bölgesi’nde adeta mandaterlik yapmaya çalışmıştır.

Ermenileri vatandaşlığına geçirerek, Osmanlı Devleti kanunlarını hiçe saymış, kendi prensiplerini Osmanlı Anayasası’na sokarak nüfuzunu pekiştirmeye çalışmış, Osmanlı’nın aldığı her tedbire, savaş gemisi göndermek suretiyle tehdit dolu cevaplar vermiştir.
Daha ileri giderek Ermenileri Amerika’da teşkilatlandırıp, vatandaşlığına geçirmiş tekrar Anadolu’ya göndermiştir. Bu faaliyetleri kendisinin yapmadığını, misyoner örgütlerinin de bağımsız kuruluşlar olmaları dolayısıyla devletin müdahale edemeyeceğini söylemiştir. Bu bahane ile misyonerlerin bölücü faaliyetlerine devam etmelerini sağlamıştır. Osmanlı Devleti, Amerikalı misyonerlerin bu çeşit çalışmalarına karşı önlemler almak istediğinde bu kez Amerika, “onlar benim vatandaşım” diyerek tepki göstermiştir.
Misyoner müesseselerinde Ermeni, Pontus-Rum ve diğer ayrılıkçı çete reisleri yetiştirilmiş ve buraları adeta onların karargahı haline getirilmiştir. Misyonerler tarafından kullanılan ve ihtilalci unsurların karargahı olan binalar aranmak istendiği vakit de kapitülasyonlar ve Amerika’nın güçlü nüfuzu sayesinde buna engel olunmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri yönetimi, ülkesinde Türkler aleyhine yürütülen her kampanyaya müsaade etmiş, bu kampanyalara karşı devletini müdafaa eden Osmanlı elçisini de sınır dışı etmiştir. Bunları yaparken de ticaretinde bir aksama olmaması, tüccarlarının imtiyaz alması için elçilerini seferber etmiştir. Chester Projesi gibi imtiyazlarla ileride mandaterlik kurmayı düşündüğü bir bölgenin adeta alt yapısını hazırlayacak ve yer altı, yer üstü zenginlikleri elde edecek imtiyazların alınması için de vatandaşlarına her türlü desteği vermiştir. Bu istekleri çerçevesinde yine nüfuzunun öncüleri olarak gördüğü Ermenileri kullanarak Osmanlı’ya baskı yapmaya çalışmıştır.
Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Almanya’ya savaş ilan ederken, Osmanlı’ya savaş ilan etmeyerek gelecekteki menfaatleri için ikili oynamıştır. Wilson Prensipleri adı altında Ermeni yurdu kurmak gayesiyle Anadolu’ya heyetler göndermiş fakat sonuçlar Türklerin lehine olduğu için Wilson, kendi koyduğu prensipleri dahi görmezden gelmiştir. Menfaatleri uğruna, diğer devletlerin Türkiye ile antlaşma yapmaları üzerine Lozan’da geç kalmamak düşüncesiyle Türkiye ile antlaşma yapmış, antlaşmanın tasdikini uzun süre sürüncemede bırakarak, Türk düşmanı lobilere hoş görünmeye çalışmıştır. Fakat menfaatlerinden vazgeçemediği için Türkiye ile gayrı resmi olarak ilişkilerini devam ettirmeye çalışmıştır.
Bu şekilde yıllar boyunca alışkanlık edindiği ikili oynamayı devam ettiren Amerika, milli bir dış politika ile karşılaşınca bu defa da kendi kongresine ikili oynamıştır. Kongrede reddedilen, Lozan’daki antlaşmanın yerine aynı gün yeni bir antlaşma imzalamak için hemen Türkiye’deki yetkilisine haber göndermiştir. Fakat Atatürk’ün dirayetli, barışçıl, karşılıklı menfaat ve saygıya dayalı devletlerarası ilişki anlayışı sebebiyle resmi ilişki kurulmadan, verilen sözlerde durulmadan bu faaliyetlerini yürütemeyeceğini öğrenmiştir. Şüphesiz bu, Amerika’nın ikili oyun alışkanlığına devam etmeyeceği anlamına da gelmemeli. Çünkü yine de bu tarihlerde bile geçmişte oynadığı ikili oyunları oynamak için devam ediyor. Ermeni lobisini hazırda tutarak, sözde Ermeni soykırımı tasarısını kongrede bir dosyada saklayarak arada sırada gündeme getirmeye ve taviz koparmaya çalışıyor. Fakat Amerika’nın bu oyunlarını boşa çıkarmak için her halükarda Atatürk’ün milli dış politikasından taviz verilmeyeceğini ve Atatürk dönemindeki gibi hareket etmek gerektiğini belirtmek gerekir. İki yüz yıllık Türk-ABD ilişkilerinde Türkiye’nin somut bir kazancı olmamıştır. Daima Türkiye veren taraf, oyalanan taraf olmuştur.
DİPNOTLAR
1                J. C. Hurrewitz, “Türk-Amerikan İlişkileri ve Atatürk”, Çağdaş Düşünce Işığında Atatürk, İstanbul, 1983, s. 488.
2                Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul, 1989, s. 13.
3                Bu hususta daha geniş bilgi için bkz. Mine Erol, “Amerika’nın Cezayir ile Olan İlişkileri (1785-1816), İ. Ü. Tarih Dergisi, S. XXXII, İstanbul, 1979, s. 689-730, Mine Erol, “Amerika’nın Tunus İle Olan İlişkileri (1796-1815), A. Ü. D. T. C. F. Dergisi, C. XXX, S. 1-2, Ankara, 1984, s. 115-128. Thomas A. Bryson, American Diplomatic Relations With The Middle East, 1784-1975: A Survey,Metuchen, N. J., 1977, s. 1vd.
4                Çağrı Erhan, “1830 Osmanlı-Amerikan Antlaşmasının Gizli Maddesi ve Sonuçları”, Belleten, C. I_XN, S. 30, s. 457.
5                Akdes Nimet Kurat, Türk-Amerikan Münasebetlerine Kısa Bir Bakış (1800-1959), Ankara, 1959, s. 8, Berberi ocakları ile yapılan antlaşmalar için bkz. Akdes Nimet Kurat, “Berberi Ocakları ile Amerika Birleşik Devletleri Münasebetleri (1774-1916)”, A.Ü.D.T.C.F., Tarih Araştırmaları Dergisi, C. II, S. 2-3, Ankara, 1964, s. 175-214.
6                Henry H. Howard; “The Bicennetial in American Turkish Relations”, Middle East Journal, S. 30, 1976, s. 291-303, Roger Trask, The United States Response to Turkish Nationalism and Reform 1914-1939. (microfilms), Minneapolis, 1986, s. 5, Orhan Fuat Köprülü, “Tarihte Türk-Amerikan Münasebetleri”, Belleten, C. LI, S. 200, Ankara, 1987, s. 928-929, Akdes Nimet Kurat, “Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Arasındaki Münasebetlere Ait Arşiv Vesikaları”, AÜDTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, C. V, S. 8-9, Ankara, 1967, s. 287-372. Amerikalıların ilk savaş gemisinin İstanbul’a dostça bir ziyaret için gelişi 1800 yılında olmuştur, bu ziyaret için bkz. R. Trask, a.g.e., s. 5, Osman Özsoy, “Türk-Amerikan İlişkilerinin İlk Dönemi ve Amerika’daki İlk Tanıtım Faaliyetleri”, Türk Dünyası Araştırmaları, 114, Haziran 98, İstanbul, 1998, s. 194.
7                Akdes Nimet Kurat, Türk-Amerikan Münasebetlerine Kısa Bir Bakış (1800-1959), s. 10, H. Howard, agm., s. 292.

8                Oral Sander Kurthan Fişek, ABD. Dış İşleri Belgeleriyle Türk-ABD. Silah Ticaretinin İlk yüzyılı 1829-1929, İstanbul, 1977, s. 19., Akdes Nimet Kurat, Türk-Amerikan Münasebetlerine Kısa Bir Bakış (1800-1959), s. 10.
9                J. C. Hurrewitz, a.g.m., s. 483.
10            Şark meselesi için bkz. Bayram Kodaman, Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, (İkinci Tıpkı Basım), Ankara, 1986, s. 137 vd.
11            Osman Özsoy, a.g.m., s. 194.
12            R. Trask, a.g.e., s. 15, O. Köprülü, a.g.m., s. 930-932.
13            Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, s. 9.
14            Thomas A. Bryson, a.g.e., s. 10-15.
15            Akdes Nimet Kurat, Türk-Amerikan Münasebetlerine Kısa Bir Bakış (1800-1959), s. 15.
16            Osman Özsoy, a.g.m., s. 194.
17            Bu ifade ile yapılan antlaşmalarda ve diğer devletlere verilen bir çok imtiyazı rahatça kullanabileceği şeklinde algılanmaktadır. Bu sebeple daha önce verilmiş olan bir çok imtiyaz doğrudan Amerika’ya da verilmiş oluyordu. Amerikalılar tarafından da daha geniş bir anlamda yorumlanan bu madde uzun yıllar Osmanlı Devleti ile Amerika arasında sürtüşme konusu olacak adeta Amerika, her istediğini yapar bir tavır içerisine girecektir.
18            Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970, s. 97, Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VII, 2. Baskı, Ankara, 1977, s. 251, Kapitüler özellikteki bu madde Amerikalılar için adeta dokunulmazlık diyeceğimiz bir ayrıcalık sağlıyordu. bu husus Amerika ile Türkiye arasında yıllar boyunca sürtüşme konusu olacaktır.
19            Antlaşmanın tam metni için bkz. Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Ankara, 1991, s. 1-6.
20            J. C. Hurrewitz, a.g.m, s. 494.
21            Osmanlı Devleti antlaşmayı imzalarsa Amerika’nın savaş gemisi dahi hediye edeceği yönünde dedikodular vardı. Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 15.
22            Çağrı Erhan, a.g.m., s. 459., J. C. Hurrewitz, a.g.m., s. 491.
23            H. Howard, a.g.e., s. 294, R. Trask, a.g.e., s. 6, 7.
24            Oral Sander, Kurthan Fişek, age., s. 11.
25            Antlaşmanın tam metni için bkz. Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 7 ve devamı.
26            Osman Özsoy, a.g.m., s. 195.
27            Osman Özsoy, a.g.m., s. 195.
28            Mine Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, Ankara,1976, s. 47 vd.
29            Özel bir görevle görevlendirilerek ve yetkili kılınarak yabancı ülkelere gönderilme olgusuna misyon, bu görevlilere de misyoner denir. Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul, 1989, s. 11,12.
30            Necmettin Hacıeminoğlu, “Yabancı Okullar ve Kültür Emperyalizmi”, Milli Eğitim ve Din Hayatı, İstanbul, s. 49-103. Emperyalizm; bir milletin başka bir milleti hakimiyeti altına alması ve onu kendi menfaatleri istikametinde sömürmeleridir.
31            Frank Stone, Academies for Anatolia, Boston, 1984, s. 27-28; Henry Elisha Allen, The Turkish Transformation A Study in Social and Religious Development, s. 146; A. Le Chatelier, La Conquete du Monde Musulman Missions Evangeliques Anglo-Saxones et Germeniques, Paris, 1912, s. 150. daha geniş bilgi için bkz. Joseph L. Grabill, Protestant Diplomacy and the Near East Missionary Influance on American Policy 1810-1927, Minneapolis, 1971, s. 4-6.
32            ABCFM. İçin bkz. Henry Elisha Allen, a.g.e., s. 146 ve devamı, David Brewer Eddy, What Next in Turkey, The American Board, Boston, 1913, İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, C. 7, S. 203, Ankara, 1990, s. 629.
33            Katolik ve Gregoryen Ermeni Patriklerinin ve diğer tepkilerle ilgili olarak bkz., T. C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Hariciye Tas., Sıra No. 4959, Tarihi: 4 Ca 1260; T. C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Osm. Bel. Ermeniler Kat., Cilt 1-18, Tarih: 10 Ekim 1843, BOA, Osm. Bel. Ermeniler Kat., Cilt1-19, 20 Mayıs 1844., D. Eddy, a.g.e., s. 70. Ayrıca Bkz. Cyrus. Hamlin, My Life and Times, Boston, 1924, s. 211-222.
34            Ayten Sezer, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’de Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ekim 99, Osmanlı Devleti’nin 700. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 1999, s. 173.
35            Ayten Sezer, a.g.m., s. 174. Amerikalıların Osmanlı topraklarını ayırdıkları dört çalışma sahası şu bölümlerden oluşmaktaydı;.Avrupa: Filibe, Selanik ve Manastır.Batı Türkiye: İstanbul, İzmit, Bursa, Merzifon, Kayseri, Trabzon. Anadolu’daki faaliyetlerin Ermenileri kapsayacağı kesinleşince Batı Türkiye Misyonu, Ermeni Misyonu adını aldı.Merkezi Türkiye: Toroslar’ın güneyinden Fırat nehri vadisine kadar.Doğu Türkiye: Harput, Erzurum, Van, Mardin, Bitlis’ten Rus ve İran sınırına kadar.
36            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl XXVII/1-2, Prof. Dr. İsmail Ercüment Kuran’a Armağan, Ankara, 1989, s. 4.
37            Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 17.
38            Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 29.
39            American National Archieves, T. 579, Rol. 1, No. 136, s. 27.
40            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 2, 3.
41            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 7.
42            Nahid Dinçer, “Yabancı Özel Okullar”, Milli Eğitim ve Din Hayatı, İstanbul, 1983, s. 51., C. Hamlin, a.g.e., s. 241-242.
43            Yapılan propaganda ve elde edilen nüfuz sonucunda gayri Müslimlerden Katolikler adeta kendilerini Fransız, Protestanlar ise Amerikalı veya İngiliz olarak kabul ediyorlar ve gerektiği zaman bu devletlerin vatandaşı gibi Osmanlı Devletini şikayet ederek baskı kurmaya çalışıyorlardı. Hatta Katolik veya Ortodoksların Protestanlara yaptığı herhangi bir haksızlıkta, İngiltere Osmanlı Devleti’ne ültimatom verebiliyordu.
44            J. C. Hurrewitz, a.g.m. s. 495.
45            Nahid Dinçer, agm., s. 79, 80.
46            1869 Tarihli Maârif-i Umûmîye Nizamnâmesi ve 129. madde için bkz.; BOA, Y. E. E., Kısım No: 31, Evrak No: 1899, Zarf No: 158, Kar. -Kut. No: 86 (Kâmil Paşanın Arızası), 11 Muharrem 311/12 Temmuz 309. Düstur, 1. Tertip, İkinci Cilt, s. 184-219; Mehmet Cevat, Maârif-i Umûmîye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, İstanbul, 1338, s. 469-509; Reşat Özalp, Milli Eğitimle İlgili Mevzuat (1857-1923), Birinci Basılış, İstanbul, 1982, s. 165-197; Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s. 92-118.
47            İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğunda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler”, Amme İdaresi Dergisi, C. 14, S. 3 Eylül 1981’den Ayrı Basım, Ankara, 1982, s. 88, 89.
48            Amerikalı misyonerler Müslümanları Hıristiyan yapmak için gelmiş olmalarına rağmen bunu çok az sayıda başarmışlardır. Genellikle Ermeniler üzerine yoğunlaştıkları için bir bütün olarak Gregoryen olan Ermenileri daha önce Katolik Ermeniler şeklinde bölen Fransız ve diğer batılı ülkelerin misyonerleri gibi bir parça daha bölmüş Protestan Ermeni haline getirerek Ermeni toplumunu da huzursuz yapmışlardır. Tanzimat ve Islahat Fermanı’ndaki din ve eğitim serbestliğini kendilerince yorumlayan misyonerler bu hakları din değiştirme şeklinde kullanma yoluna gitmişler ve kendilerine ilk tepki de cemaatlerini böldüğü için Ermeni patrik ve yöneticilerinden gelmiştir. Protestanlığa ilgi duyan veya dönen Ermeniler patriklik tarafından aforoz, sürgün veya diğer bir çok cezaya çarptırılmışlardır. Ermeni toplumu arasında bu bölünmeye millet olarak da tepki gösterilmiş din değiştirenler ölüm dahil her türlü cezaya çarptırılmışlardır. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Erdal Açıkses, Tanzimat Sonrası Harput (Mamuratül-Aziz)’ta Amerikan Misyoner Faaliyetleri, A. Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, (Türk Tarih Kurumu Tarafından Basılmaktadır) Ankara, 1991, s.269 vd.
49            Uygur Kocabaşoğlu, “Osmanlı İmparatorluğunda XIX. Yüzyılda Amerikan Yüksek Okulları”, Bahri SAVCI’ya Armağan (Ayrı Baskı), Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları 7, Ankara, 1988, s.309, 310.
50            Ayten Sezer, a.g.m., s. 174.
51            Bu husus Osmanlı yetkililerine sonraki yıllarda bizzat kendileri tarafından da söylenmiştir. BOA, İrade-i Hususi 1318, No: 634-32, Tarih: 10. Ş. 1318, (Yıldız Sarayı Hümayunu Başkitabet Dairesi No: 7003), ayrıca bkz. Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 123, 125.
52            Osman Özsoy, a.g.m., s. 195, 196.
53            Nahid Dinçer, a.g.m., s. 62, 75.
54            İlknur Polat, “Atatürk ve Milli Eğitim”, Atatürk Yolu, A. Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Mayıs, 1989, Yıl 2, S. 3, Ankara, s. 439.
55            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 6.
56            Bu konuda en büyük gayreti gösteren şüphesiz İngilizler olmuştu. Özellikle İngiliz elçisi Lord Stratfort Canning’in bu konudaki çabaları kayda değer. Bu konu hakkında daha geniş bilgi için bkz. Stanley Lane Poole, Lord Stratford Cannıg’in Türkiye Anıları, (çeviren: Can Yücel), ikinci basım, Ankara, 1988.
57            Osmanlı Devletindeki okulların listesi ve Osmanlı Yetkililerinin düşünceleri için bkz. Atilla Çetin, “II. Abdülhamit’e Sunulmuş Beyrut Vilayetindeki Yabancı Okullara Dair Bir Rapor”, Türk Kültürü Dergisi, S. 253, Ankara, 1985, s. 316-324, Atilla Çetin, “Maarif Nazırı Ahmet Zühtü Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yabancı Okullar Hakkında Raporu”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi,S. 10-11, İstanbul, 1983, s. 189-219, Yahya Akyüz, “Abdülhamit Devrinde Protestan Okulları ile ilgili Orijinal İki Belge”, A. Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 3, S. 1-4, Ankara, 1970, s. 121-128, BOA, Y. E. E., Kısım No: A, Evrak No: 21/III, Zarf No: 21, Kar. -Kut. No: 131.
58            H. Barnum, “The New Euphrates Colleges, The Missionary Herald, C., 99, No. 1, January 1903.
59            BOA, Y. E. E., Kısım No: 36, Evrak No: 140/106, Zarf No: 140, Kar. -Kut. No: XXIV, Defter Sahife No: 130, No: 67, Belgede: Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi Küba, Madagaskar ve Çin’de de bu tür olayların çıkışında Amerikalı misyonerlerin etkili olduğu düşüncesiyle halk tarafından tepki gösterildiği bildirilmektedir, Osmanlı Devletinin o yıllardaki New York Şehbenderi Âli Şefik Bey özet olarak; “Sefaretlerin bu konulardaki talepleri Bâb-ı Âli tarafından reddedildiği takdirde, Amerikalıların maksatlarına ulaşmak için iki ihtimal mevcut dur. Bunlardan birincisi cebre baş vurmak, ikincisi ise iktisadi olacaktır. Osmanlı Devleti’nin önemli gümrüklerinden (limanlarından) olan İzmir’in ele geçirilmesi ile (zarar-ziyan) tazminât şeklinde tahsil edilebilecektir. Fakat bu konunun Avrupa devletleri tarafından kabul göremeyeceği fikri de yaygındır. Amerikan gazeteleri, halkın fikirleri ve Amerika Cumhurreisinin kongrede yapmış olduğu konuşmalarla doludur. Amerikan Donanması’nın şark sularına sevki için hükümet nezdinde araştırma yapılması hususu bile gündemdedir”.
60            İlknur Polat, “Atatürk ve Milli Eğitim”, Atatürk Yolu, A. Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Mayıs, 1989, Yıl 2, S. 3, s. 439, 440. Pontus Meselesi için bkz. Yılmaz Kurt, Pontus Meselesi, Ankara, 1995, Merzifon’daki kolejin Ermeni olaylarındaki rolü için bkz. Erdal Açıkses, “Merzifon Amerikan Koleji’nin Kuruluş ve Faaliyetleri ile ilgili kısa bir değerlendirme”, XIII. Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Ankara, Sunulan Tebliğ (Sunulan tebliğler Türk Tarih Kurumu tarafından basılmaktadır).
61            Harput’taki Amerikalı Misyonerlerin faaliyetleri ile ilgili bkz. Erdal Açıkses, a.g.t.
62            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 1.
63            Ayten Sezer, a.g.m., s. 175, 176.
64            Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 22.
65            Doğu Anadolu’daki konsoloslukların açılış ve faaliyetleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Erdal Açıkses, a.g.t., s. 244 vd., Sevda Özkaya; Amerikan konsolosluklarının Raporlarına Göre Doğu Anadolu Bölgesinin Siyasi-Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 2001.
66            American National Archives, T. 568, Rol. 1, C. 1, No. 44, 13 Mart 1901.
67            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 3, 4.
68            Erdal Açıkses, a.g.t, s. 244 vd.
69            Osman Özsoy, “Türk-Amerikan İlişkilerinin İlk Dönemi ve Amerika’daki İlk Tanıtım Faaliyetleri”, s. 196, 197.
70            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 9, 10.
71            Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bu konuda daha açık bir şekilde dile getirilmiştir bkz. BOA, İrade-i Hususi, 1315, No: 333-123, Tarih: 3. R. 1315 (Yıldız Sarayı Humarını Başkitabet Dairesi, No. 3659), 20 Ağustos 313, belgede konu şu şekilde izah edilmiştir; “Anadolu vilâyat-ı şahânesinde ba’zı etfâl ve eytâmın hadisât-ı mündef’iadan mekteblerde vuku bulan hasarât ve intizamsızlıksan dolayı eme-i terbiyeleri noksan bezir olacağı Ermeni Patriği Efkar (?) tarafından bil-beyân merakim ve istifam-ı seciyeye bil-vâsıta arz-ı teminat idilmiş olum bundan evvel igtişaşât zuhur iden mahalleri dûr ve teftiş ile hadisât-ı mündefiadan dolayı vilâyet dahilinde harab olmuş veyahud ve zaten noksan bulunmuş olan mekteblerden etfâl-i müslimeye mahsus olanların yine etfâl-i müslime ve etfâl-i gayr-i müslimeye mahsus olanların yine etfâl-i gayr-i müslimeye aid olmak üzere tamiren ve tecdiden tesis ve inşasıyla herhalde etfâl-i müslime ve gayr-i müslimenin zübde-i terbiyesini istikmal itmek ve ecnebi mekteblerine Teb’a i Devlet-i Âliyye’den olan etfâlin duhulünü men’ idecek bir tedbir ittihaz. ” Ayrıca bu teklife ilaveten; “Bu etfâlin hakikkaten yetim ve bî-kes olanlardan ahzına pek ziyâde dikkat ve’l-hâsıl ecnebiler tarafından edilen iânelerden ahâlice istifna husûlünü tekeffül idecek esbâb-ı bi’t-tahkik merkeze bildirmek ve en mühimi olarak ecnebi nüfuzunun Memâlik-i Şahânede tesiriyeti imhâ ve herkesin kendi mezhebinde kalması maddesini temin ile mezhebleri Protestan ve sâir gibi mezhebe tebdîl idenlerin onu alınmak vezâifi ile memur ve mükellef ve bir hey’et teşkil edilmesi. “.
72            Misyonerler, Hıristiyan olmakla birlikte adeta birbirleriyle de devletlerinin nüfuzunu tesis için bir mücadele içerisine girmişlerdir. Hatta İtalyanlar ve Fransızlar Katolik olmalarına rağmen kıyasıya bir mücadele içine girmişlerdir. Bu hususta bkz. Nuri Bekir, “Şarkta Fransız Mektepleri”, Terbiye Mecmuası, S. 2, s. 64, C. Hamlin, a.g.e., s. 187-188.
73            Kenan Okan, Türkiye’deki Yabancı Okullar Üzerine Bir İnceleme, Basılmamış Bir İnceleme, Milli Kütüphane, No. 1971, AD. 4339, Ankara, 1971, s. 3.
74            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü, s. 9, 11.
75            American National Archives, T. 579, Rol. 1, No. 29, 22 Ocak 1901.
76            Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Erdal Açıkses, “Amerika’dan Harput’a Harput’tan Amerika’ya Göç”, Dünü ve Bugünüyle Harput, C. 1, Ankara, 1999, s. 169-185. Müslümanların Amerika’ya göçünde, misyonerlerin yardımının sebebi Anadolu’da yapamadıkları Hıristiyanlaştırma gayelerini Amerika’da gerçekleştirebilmektir.
77            İlk açılışında “Ermeni Koleji” olarak isimlendirilmiş, devletin müdahalesiyle ismi “Fırat Koleji” olarak değiştirilmiştir.
78            Osmanlı ve Amerikan makamları toplu göçü serbest bırakmadıkları halde 1890-1900 yılları arasında yaklaşık 12. 000 kadar Ermeni Amerika’ya göç etmişti. Amerika’nın Ermenilere yönelik çalışmaları ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 628, Erzurum, 1984, s. 79-124.
79            American National Archives, T. 579, Rol. 1, No. 66, 17 Eylül 1901.
80            Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, s. 108.
81            American National Archives, T. 579, Rol. 1, No. 133, 5 Eylül 1904.
82            American National Archives, T. 579, Rol. 1, No. 136, s. 15, 13 Ekim 1904.
83            Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, s. 11, 12.
84            Mine Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, s. 36.
85            Bu konuda daha geniş bir bilgi için bkz. Uygur Kocabaşoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. yüzyılda Amerikan matbaaları ve yayımcılığı”, s. 267-285.
86            Chester projesi Cumhuriyetin ilk yıllarında da tekrar gündeme gelecek fakat aynı akıbete uğrayarak gerçekleştirilemeyecektir. Bu konu “Chester Projesi’nin Siyasi Boyutu Üzerine” adı altında tarafımızdan yayınlanmak üzere hazırlanmaktadır.
87            Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 38, 39, Chester Projesi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Bilmez Bülent Can, Demiryolundan Petrole Chester Projesi, İstanbul, 2000.
88            M. Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, s. 53.
89            Erol Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul, 1963, s. 76.
90            Ergünöz Akçora, “Ermenilerin Urfa’da Çıkardıkları İsyan ve Talat Paşanın Raporu”, XI. Türk Tarih Kongresi (5-9 Eylül 1990)’ne sunulan tebliğ, Ankara, 1990.
91            Tehcir için bkz., Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990, s. 91.
92            Asbarez Daily, Special Issue Dedicated to The 84 th Anniversary of The Armenian Genocide, Report of Leslie A. Davis, New York, Friday-Saturday, April 23-24, 1999, s. 23-24.
93            Asbarez Daily, Special Issue Dedicated to The 84 th Anniversary of The Armenian Genocide, Report of Leslie A. Davis, New York, Friday-Saturday, April 23-24, 1999, s. 24-25.
94            Asbarez Daily, Special Issue Dedicated to The 84 th Anniversary of The Armenian Genocide, Report of Leslie A. Davis, New York, Friday-Saturday, April 23-24, 1999, s. 27-28.
95            Jaseph L. Grabill, a.g.e., s. 61 vd.; Barbara J. Merguerıan, “An American In Kharpert”, The Armanian Review, C. 24, No: 2, Boston, 1983, s. 29.
96            Daha geniş bilgi için bkz., Harriet H. Atkinson, “Mrs. Harriet H. Atkinson’s Eyewitness Account of the Massacres at Harpoot” The Armenian Review, C. 29, No: 1-113, Boston, 1976.
97            Bilal Şimşir, “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet Muhtar Bey’in Waşington Büyükelçiliği (1920-1927)”, Belleten, XLI, Nisan 1977, s. 278. 1919-27 yılları arasında Türkiye’de Amerika’yı yarı resmi olarak yalnız Amiral Bristol temsil etmiştir denilebilir.
98            A. Rawlinson, Adventures in the Near East, 1918-1922, London, 1923, s. 265-266. J. Grabill, a.g.e., s. 166.
99            Salahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I, Ankara, 1987. s. 162-163.
100        T. C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030-18-01/04-40-1, Tarih; 01. 12. 1921, Sayı 1241.
101        T. C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030-18-01/05-15-17, Tarih; 08. 05. 1922, Sayı 1581.
102        CA, 030-18-01/04-49-11, Tarih; 20. 02. 1922, Sayı, 1415.
103        Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu Kurtuluş Savaşı Başlangıcında, İstanbul, 1981, s. 67, 68.
104        Mine Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, s. 68,71.
105        İsmail Soysal, “Türk-Amerikan Siyasal İlişkilerinin Ana Çizgileri”, Belleten, C. XLI, Nisan, Ankara, 1977, S. 162, s. 258, 259.
106        Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu Kurtuluş Savaşı Başlangıcında, s. 53-63.
107        General Harbord’un raporu için bkz. Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu Kurtuluş Savaşı Başlangıcında, s. 133-155.
108        Fahir Armaoğlu, “Harbord Misyonu Nasıl Ortaya Çıktı”, Belleten, C. LXI, Aralık 1997, Ankara, S. 232, s. 701-706, Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu Kurtuluş Savaşı Başlangıcında, s. 63-90.
109        Bilal Şimşir, “Harbord Misyonu Nasıl Ortaya Çıktı”, s. 280, CA, 030-18-01/02-38-19, Tarih: 18. 01. 1921, S. 533.
110        CA, 18. 04. 37. 13/04. 37-13, 09. 05. 1920, CA, 030. 18. 01/04. 39 20, Tarih, 04. 12. 1921,S. 1240.
111        Joseph Grabill, a.g.e., Joseph Grew, Atatürk ve İnönü (Bir Amerikan Elçisinin Hatıraları), Çeviren, Muzaffer Aşkın, İstanbul, 1966, s. 53 vd.
112        Bilal Şimşir, “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet Muhtar Bey’in Waşington Büyükelçiliği (1920-1927)”, s. 277. J. C. Hurrewitz, a.g.m., s. 409-508.
113        Antlaşmanın Türkçe Metni için bkz. Erdal Açıkses, Lozan’da Türkiye İle Amerika Birleşik Devletleri Arasında İmzalanan 6 Ağustos 1923 Tarihli Antlaşma, Atatürk Yolu, A. Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl 11, Sayı 21, s. 1-31, Mine Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, s. 54.
114        Bilal Şimşir, “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet Muhtar Beyin Vaşington Büyükelçiliği (1920-1927)”, s. 291-301.
115        Mine Erol, Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, s. 16,21, 25.
116        Osman Ulugay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, (New York Times, 10 Ocak 1923’den Naklen), İstanbul, 1974, s. 240.
117        Osman Ulugay, a.g.e., (New York Times, 3 Şubat 1922’den Naklen), s. 153.
118        CA, 030-18-01/013-31-16, Tarih 24. 01. 1925, Sayı 1963.
119        Bilal Şimşir, “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet Muhtar Bey’in Washington Büyükelçiliği (1920-1927)”, s. 283-303. Burada dikkati çeken noktalardan biri de 19. yüzyıldan beri sürekli olarak Türk aleyhtarlığı yapmış olan misyonerlerin bu kez Lozan’dan yana tavır koymalarıdır. Çünkü onlar bu antlaşma onaylanmazsa Türkiye’den ayaklarının büsbütün kesileceğinden endişe etmekteydiler. Amerikalı tüccarlarınsa başlıca iki kaygısı vardı;
1)    Normal ilişkiler kurulamadığı için Amerika’nın Türkiye ile ticaret hacmi hızla düşüyor, Türkiye pazarı önemli ölçüde başkalarına kaptırılıyordu.
2)    Bu gerginlik sürerse Türkiye, Amerikan ticaretine karşı kısıtlayıcı önlemler alabilirdi.
120        Fahir Armaoğlu, a.g.e, s. 110 vd.
121        Bilal Şimşir, “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Kurulması ve Ahmet Muhtar Beyin Vaşington Büyükelçiliği (1920-1927)”, s. 310-327, Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 110.
122        Grew’in hatıraları için bkz. Joseph Grew, Atatürk ve İnönü (Bir Amerikan Elçisinin Hatıraları), (Çev. Muzaffer Aşkın), İst., 1966.
123        CA, 030-18-01/024-33-2, Tarih 22. 05. 1927, Sayı 5219.
124        Ayten Sezer, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’de Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ekim 99, Osmanlı Devleti’nin 700. Yılı Özel Sayısı, s. 178.
125        CA, 030-18-01/59-87-5, Tarih 18. 11. 1935, Sayı 3529 ve ekleri (Gaziantep, Mardin, Maraş’taki Amerikan Okullarının pazarlık usulüyle satın alınması ile ilgilidir.
KAYNAKLAR
1.Arşivler
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Yıldız Esas Evrakı Tasnifi. İrade-i Hususi Tasnifi (Yıl 1315). Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. American National Archives.
U. S. Consular Officals at Kharput 1895-1906, Micropy, T-579, Rol 1.
2.Düstur
1. Tertib, ikinci cilt, s. 184-219.
3.Gazete
Asbarez Daily, Friday-Saturday, April 23-24, 1999, Special Issue Dedicated to the 84th Anniversary of The Armanian Genocide.
4.Tetik Eserler
AÇIKSES, Erdal, Tanzimat Sonrası Harput (Mamuratül-Aziz)’ta Amerikan Misyoner Faaliyetleri, A. Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, (Türk Tarih Kurumu Tarafından Basılmaktadır) Ankara, 1991.
AÇIKSES, Erdal; “Amerika’dan Harput’a Harput’tan Amerika’ya Göç”, Dünü ve Bugünüyle Harput, C. 1, Elazığ, 1999, s. 145-168.
AÇIKSES, Erdal; “Lozan’da Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Arasımda İmzalanan 6 Ağustos 1923 Tarihli Antlaşma”, Atatürk Yolu, Yıl: 11, C. 6, S. 21, Ankara, 1998, s. 1-31.
AÇIKSES, Erdal; “Merzifon Amerikan Koleji’nin Kuruluş ve Faaliyetleri ile İlgili Kısa Bir Değerlendirme”, XIII. Türk Tarih Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Ankara, (sunulan tebliğ).
AKÇORA, Ergünöz; “Ermenilerin Urfa’da Çıkardıkları İsyan ve Talat Paşanın Raporu”, XI. Türk tarih Kongresi, (Ankara, 5-9 Eylül 1990), Ankara, 1990, s. 1-21.
AKGÜN, Seçil; “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Atatürk Yolu, (Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi), Yıl 1, S. 1, Ankara, 1988, s. 1-12.
AKGÜN, Seçil; General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Raporu, İstanbul, 1981.
AKYÜZ, Yahya; “Abdülhamit Devri’nde Protestan Okulları ile İlgili Orijinal İki Belge”, A. Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 3, S. 1-4, Ankara, 1970, s. 121-128.
ALLEN, Henry Elisha; The Turkish Transformation A Study in Social and Religious Development, Chicago, 1935.
ARMAOĞLU, Fahir, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Ankara, 1991.
ARMAOĞLU, Fahir; “Harbord Misyonu Nasıl Ortaya Çıktı”, Belleten, C. LXI, S. 232, Aralık,Ankara, 1997, s. 701-708.
ATKINSON, Harriet H.; “Mrs. Harriet Atkinson’s Eyewitness Account of The Massacres at Harpoot”, The Armenian Reviev, Vol 29, No. 1-113, Boston, 1976, s. 2-25.
BARNUM, Herman, N.; “The New Euphrates College”, The Missionary Herald, Vol. 99, No. 1, January, 1903, s. 290-292.
BRYSON, Thomas A.; American Diplomatic Relations With The Middle East, 1784-1975: A Survey, Metuchen, N. J., 1977.
CAN, Bülent Bilmez; Demiryolundan Petrole Chester Projesi, İstanbul, 2000.
CHATELİER, A Le; La Conquete du Monde Musulmans Missions Evangeliques Anglo-Saxonnes et Germeniques, Paris, 1912.
ÇAVDAR, Tevfik; Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul, 1970.
ÇETİN, Atilla; “II. Abdülhamit’e Sunulmuş Beyrut Vilayetindeki Yabancı Okullara Dair Bir Rapor”, Türk Kültürü Dergisi, S. 253, Ankara, 1985, s. 316-324.
ÇETİN, Atilla; “Maarif Nazırı Ahmet Zühtü Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yabancı Okullar Hakkında Raporu”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 10-11, İstanbul, 1983, s.189-219.
DİNÇER, Nahit; “Yabancı Özel Okullar”, Milli Eğitim ve Din Hayatı, İstanbul, 1981, s.
EDDY, David Brewer; What Next in Turkey, The American Board, Boston, 1913.
ERHAN, Çağrı; “1830 Osmanlı-Amerikan Antlaşmasının Gizli Maddesi ve Sonuçları”, Belleten, C. LXII, S. 30, Ankara, s. 457-465.
EROL, Mine; Birinci Dünya Savaşı Arifesinde Amerika’nın Türkiye’ye Karşı Tutumu, Ankara,1976.
EROL, Mine; “Amerika’nın Cezayir ile Olan İlişkileri (1785-1816)”, İ. Ü. Tarih Dergisi, S. XXXII, İstanbul, 1979, s. 689-730.
EROL, Mine; “Amerika’nın Tunus ile Olan İlişkileri (1796-1815), A. Ü. D. T. C. F. Dergisi, C. XXX, S. 1-2, Ankara, 1984, s. 115-128.
GRABİL, Joseph L., Protestant Diplomacy and The Near East Missionary Influance on American Policy 1810-1927, Minneapolis, 1971.
GREW, Joseph; Atatürk ve İnönü (Bir Amerikan Elçisinin Hatıraları), (Çev. Muzaffer Aşkın), İstanbul, 1966.
HACIEMİNOĞLU, Necmettin Hacı; “Yabancı Okullar ve Kültür Emperyalizmi”, Milli Eğitim ve Din Hayatı, Milliyetçiler III. Büyük İlmi Kurultayı, Tebliğler, Açıklamalar, Müzakereler, İstanbul, 1983.
HAMLİN, Cyrus; My Life and Times, New York, 1878.
HOWARD, Henry N.; “The Bicentennial in American Turkish Relations”, Middle East Journal, S.30, 1976, s. 291-303.
HURREWİTZ, J. C.; “Türk-Amerikan İlişkileri ve Atatürk”, Çağdaş Düşünce Işığında Atatürk, İstanbul, 1983, s. 485-514.
KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, C. VII, 2. Baskı, Ankara, 1977.
KIRŞEHİRLİOĞLU, Erol; Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul, 1963.
KOCABAŞOĞLU, Uygur; Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İstanbul, 1989.
KOCABAŞOĞLU, Uygur; “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. yüzyılda Amerikan Yüksek Okulları”, Bahri Savcı’ya Armağan, Ankara, 1988, s. 305-326.
KOCABAŞOĞLU, Uygur; “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı, İstanbul, 1988, s. 267-285.
KODAMAN, Bayram; Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, (İkinci Tıpkı Basım), Ankara, 1986.
KÖPRÜLÜ, Orhan Fuat; “Tarihte Türk-Amerikan Münasebetleri”, Belleten, C. 11, S. 200,Ankara, 1987, s. 927-947.
KURAT, Akdes Nimet; Türk-Amerikan Münasebetlerine Kısa bir Bakış (1900-1959), Ankara,1959.
KURAT, Akdes Nimet; “Berberi Ocakları ile Amerika Birleşik Devletleri Münasebetleri (1774­1916)”, A. Ü. D. T. C. F. Tarih Araştırmaları Dergisi, C. II, S. 2-3, Ankara, 1964, s. 175-214.
KURAT, Akdes Nimet; “Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Arasındaki Münasebetlere Ait Arşiv Vesikaları”, A. Ü. D. T. C. F. Tarih Araştırmaları Dergisi, C. V, S. 8-9, Ankara, 1967, s. 287-372.
MAHMUT CEVAT; Maarif-i Umumiye Nezâret-i Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, İstanbul, 1338.
MERGUERIAN, Barbara J.; “An American in Kharpert”, The Armenian Review, Vol. 24, No. 2, Boston, 1983, s. 24-30.
NURİ BEKİR; “Şarkta Fransız Mektepleri”, Terbiye Mecmuası, S. 2, s. 59-64.
OKAN, Kenan; Türkiye’deki Yabancı Okullar Üzerine Bir İnceleme, Basılmamış Bir İnceleme, Milli Kütüphane, No. 1971, AD. 4339, Ankara, 1971.
ORTAYLI, İlber; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Gözlemler”, Amme İdaresi Dergisi, C. 14, S. 3, Ankara 1982, s. 87-96.
ÖZKAYA, Sevda; Amerikan Konsolosluklarının Raporlarına Göre Doğu Anadolu Bölgesinin Siyasi-Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Elazığ, 2001.
ÖZSOY, Osman; “Türk-Amerikan İlişkilerinin İlk Dönemi ve Amerika’daki İlk Tanıtım Faaliyetleri”, Türk Dünyası Araştırmaları, 114, Haziran 98, s. 193-201.
POLAT, İlknur; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, C. 7, S. 203, Ank., 1990, s. 627-652.
POLAT, İlknur; “Atatürk ve Milli Eğitim”, Atatürk Yolu, A. Ü. İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl 2, S. 3, Mayıs, Ankara, 1989.
POOLE, Stanley Lane; Lord Stratford Canning’in Türkiye Anıları, (Çeviren; Can Yücel), İkinci Basım, Ankara, 1988.
RAWLİNSON, A.; Adventures in The Near East 1918-1922, London, 1923.
SANDER, Oral-FİŞEK, Kurthan; ABD. Dışişleri Belgeleriyle Türk-ABD. Silah Ticaretinin İlk yüzyılı 1829-1929, İstanbul, 1977.
SEZER, Ayten; “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Misyonerlerin Türkiye’de Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ekim 99, Osmanlı Devleti’nin 700. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 1999, s. 169-183.
SONYEL, Salahi R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I, Ankara, 1987.
SOYSAL, İsmail; “Türk-Amerikan Siyasal İlişkilerinin Ana Çizgileri”, Belleten, C. XLI, S. 162, Nisan, Ankara, 1977, s. 257-275.
STONE, Frank Andrews, Academies for Anatolia, Boston, 1984.
SÜSLÜ, Azmi; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990.
ŞİMŞİR, Bilal; “Ermeni Propagandasının Amerikan Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984, Ankara, 1985, s. 79-124.
ŞİMŞİR, Bilal; “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Başlaması ve Ahmet Muhtar Bey’in Washington Büyük Elçiliği (1920-1927)”, Belleten, C. XLI, S. 162, Ankara, 1977, s. 277-311.
TRASK, R. Roger; The United States Response to Turkish Nationalism and Reform 1914-1939, (Microfilms), Minneapolis, 1986.
ULUGAY, Osman; Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, (New York Times, 10 Ocak 1923’ten Naklen), İstanbul, 1974.
UNAT, Faik Reşit; Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964.

Yrd. Doç. Dr. Erdal Açıkses

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder